N
izâmülmülk Büyük Selçuklu devleti Sultanlarından Alparslan ve Melikşah’ın veziri, büyük devlet adamı. 1018’de Tus şehrinde doğdu. 1092’de Nihavend’te vefat etti. Hadis ve fıkıh âlimidir. Meşhur ilim-irfan merkezi olan Nizamiye medreselerini kurmuştur.
Nizamülmülk 29 sene aralıksız olarak vezirlik yaptı. Büyük Selçuklu devletine tam bir dirayet ve adalet ile hizmet etti. Sultan Alparslan’ın vefatından sonra veliaht Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve asayişin korunmasında muvaffak oldu. Sultan Melikşah, devlet idaresinde ona çok büyük yetkiler verdi. Nizamülmülk’ün, akıllı, tedbirli ve adâletli idaresi sayesinde Sultan Melikşah zamanı Selçuklu devletinin en parlak ve en şanlı zamanı olmuştur.
Nizâmülmülk, Selçuklu Devleti’ndeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddî bir şekilde tesbit ederdi. Devlet idâresinde kendi görüşlerini, icraatını, bunların gerçeklerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla, Fârisî olarak yazdığı Siyâsetnâme isimli eseri, bugün siyâset ilmi ile uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Siyâsetnâme’de, Türk-İslâm devletlerinin idâri, mâlî, siyâsî, askeri, sosyal ve kültürel yönlerini belirtmektedir. Tam, doğru metin ve ilâvesiz nüshası, İstanbul’da Süleymâniye Kütüphânesi, Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcûttur. Siyâsetnâme, birçok dillere tercüme edilerek, yayınlanmıştır.
Abdullah es-Savecî şöyle anlatır.
“Birgün Nizâmülmülk hacca gitmek için sultan Melikşah’dan izin istedi. Sultan Melikşah izin verdi. Nizâmülmülk hazırlanarak yola çıktı. Yanında ben ve ba’zı kimseler vardık. Dicle kenarına gelince, oraya çadırlarımızı kurduk. Bir müddet orada kalacaktı. Birgün ben çadırımdan çıktım. Nizâmülmülk’ün çadırının kapısında fakir bir zât duruyordu. Hâlinden tasavvuf ehli olduğu anlaşılıyordu. Bana,
– “Nizâmülmülk’ün bende bir emâneti vardır. Sana versem ona verir misin?” dedi.
Ben “evet” deyince, bana katlanmış bir kâğıt uzattı. Nizâmülmülk’ün yanına varıp, o kâğıdı kendisine verdim. Nizâmülmülk kâğıdı açıp okuyunca, ağlamaya başladı. Ben, kâğıtta neler yazılı olduğuna, emânet olduğu için bakamamıştım. Nizâmülmül’kü, böyle çok ağlar görünce,
– “Keşke kâğıdı açıp okusaydım. Eğer kötü birşeyler yazılı olduğunu bilseydim, ona hiç vermezdim” diye düşündüm. Daha sonra bana dönerek,
– “Ey Şeyh! Bu mektûbu kimden aldın?” diye sordu. Ben de;
– “Şöyle şöyle bir zâttan aldım” dedim. Bana,
– “O fakiri yanıma getirin” dedi.
Dışarı çıktım. O zâtı aradım, fakat bulamadım. Tekrar Nizâmülmülk’ün yanına girdim. O zâtı bulamadığımı kendisine söyleyince, bana o kâğıdı okumam için uzattı. Kâğıtta şöyle yazılı idi. “Ben, Resûlullah efendimizi ( aleyhisselâm ) rüyâmda gördüm. Bana buyurdular ki: “Sen vezîr Hasen’in (Nizâmülmülk) yanına git ve ona de ki: Neden Mekke’ye hac etmek için gider. Onun haccı buradadır. Ona dememişmiyim ki, bu Türk olan padişahın yanında kal. Benim ümmetimin ihtiyâç sahiblerine yardım et.” Bu kâğıd üzerine hemen oradan döndü ve hacca gitmedi.
Daha sonra Nizâmülmülk;
– “Eğer o zâtı görürsen, yanıma getir. Onunla tanışalım” dedi. Birgün, o zâtı Dicle kenarında gördüm. Eski ve yamalı elbisesini yıkıyordu. Yanına gidip;
– “Vezîrimiz Nizâm-ül-mülk sizi görmek istiyor” dedim. Bana;
– “Ne ben onunla görüşürüm, ne de o benimle. Bende bir emâneti vardı. Onu kendisine verdim. Başka birşey yapmadım” dedi.
İslam Âlimleri Ansiklopedisi’nden