ilindiği üzere, I. Cihan Harbi (1914-1918) sürüp giderken patlak veren Şubat 1917’deki Rusya Bolşevik ihtilâliyle kısa bir zaman içinde Rusya’daki Çarlık rejiminin yıkılması, Rus olmayan diğer milletlerin olduğu gibi Türkler için de gayet geniş umut ufukları açmıştı.
Fakat ihtilâl idaresinin “bütün memurların ve askerlerin bulundukları yerde kalmalarını” isteyen emirnâmesi Türklerin sevincini kısa sürdürdü. Zira bu emirnâme ile, getirdikleri on binlerce göçmeni silahlandırarak 1916 Millî İsyanı’nı kanla boğan Rus askerî ve sivil yöneticileri Türkistan ve diğer Türk bölgelerinde kalıyorlardı.
Halbuki Türkistan’a Rus göçmeni göndermek meselesi, Bolşevik çağında daha Rusya sömürgecilik tarihinde misli görülmeyen bir hızla ilerlemişti. 1917 Şubat ihtilâline kadar Avrupa’dan Sibirya ve orta Asya’ya takriben 6.500.000 Rus göçmeni gelmişti. Bunlar, Türklerin yaşadığı çeşitli bölgelerde yerleştirildiler. Bolşeviklerin toprak ve göç siyaseti, Rusya içlerindeki iktisadî güçlük ve buhrandan dolayı Rus köylüleri ve işçilerini kendi istekleriyle Türk bölgelerine göç etmeye teşvik etmiş, bu ise yerli Türk ahalisinden toprak gasbedilmesine yol açmıştı.
Rus hükûmeti böylece, bir yandan Türk ülkelerinde Rus nüfusunu artırmak suretiyle işgal ettiği bölgelerde sömürü politikasına karşı koyacak yerli halk karşısında üstünlük sağlayarak, emperyalist-koloniyalist maksadlarına hizmet ediyor, diğer yandan da Avrupa Rusya’sındaki topraksız köylüleri toprak sahibi yaparak o bölgedeki soysal huzursuzluğu da azaltmağa çalışıyordu.
Ruslar Türklere her hangi bir hak vermeğe yanaşmadıkları gibi Rus ihtilalcilerine yardım toplamak bahanesiyle de halkın elinde neyi varsa zorla almaya başlamışlardı. Türk halkı tam bir perişanlık içine düşmüş bulunuyordu.
Türkler’de Hayal Kırıklığı
Çarlığın devrilmesinin üzerinden 3 yıl geçtiği halde, sürekli olarak hayal kırıklığına uğrayan Türkler, bütün çalışmalarına rağmen, muhtariyetlerini elde edemediler. Bu hedefe yaklaştıkları her seferinde Sovyet rejimi onlara, aşılması imkansız engeller çıkarıyordu.
Bu şartlar içinde başka çıkış yolları bulamayan bir kısım Türkistanlılar kendi haklarını bir parça da olsa korumayı ümid ederek, Türk illerinde kurulan Komünist partilerine katılıp mücadeleye devam ederken, bu durumdan memnun olmayan bazı boylar ise anayurtlarını terk ederek diğer ülkelere göç etmek zorunda kaldılar.
Bu göçler doğrultusunda Kazan Türkleri başta olmak üzere Türkmen, Özbek, Tacik, Kırgız ve Kazak Türk boylarından oluşan 600 civarında bir göçmen kafilesi de 1920’li senelerde Uzak Doğu’ya giderek Mançurya ve Kore’ye ve bir çoğu da Japonya’ya yerleşmişlerdir.
Ayrıca bu yıllarda, I. Cihan Harbi esnasında rus ordusuna alınan ve daha sonra da “Beyaz Rus Askerleri” safında kalan Türk asıllı askerler Kore topraklarına sığınmaya mecbur olmuşlardı. Bunlardan başka Rusya’ya esir düşerek Sibirya’ya gönderilen ve daha sonra esirlikten kurtularak Mançurya üzerinden Kore’nin kuzey bölgelerine gelen Türk asıllı askerler de olmuştur.
Bundan sonra Japonya ve Mançurya’da bulunan Türkelerin sık sık Kore’ye gelerek ülkenin her köşesine yerleştiği görülmekte ve 1950 yılına kadar hususî bir serbestlik içinde millî Türk kültürü ve dinî özelliklerini muhafaza ederek Türklüğün ve İslâmiyetin tesirlerini kısmen de olsa Kore topraklarında bırakmış oldukları anlaşılmaktadır.
Ticari Faaliyetler
Çeşitli vesilerle Kore hududuna giren Rusya Türkleri, başlangıçta çok az sermayeler ile başta seyyar satıcı olarak şehir şehir ve köy köy dolaşarak hazır giyim, battaniye gibi manifatura eşyası satıcılığına başladılar. Zamanla belli bir miktar sermaye de biriktiren bu seyyar satıcılar Güney Kore’nin Seul, Pusan, Taegu, İnchon, Taejon, Mokpo; Kuzey Kore’nin Pyongyang, Siniyju, Konan ve diğer şehirlerinde de aileleri ile birlikte yerleşerek dükkanlar açmaya başladılar. Sonraları işler gelişince aralarında birkaç dükkan sahibi olarak ticârette başarılı olanlar da olmuştur.
İslâmî Faaliyetler
İslâmî faaliyetlere gelince; mescidin ibadete açılmasıyla gayr-i Müslim topraklarında İslâm ilkelerine dayanarak günlük hayatlarını sürdürebilen Müslüman Türkler, dinî ibadetlerini yerine getirmekte büyük gayret sarfetmişlerdir.
Seul’un merkez semtinde kendi kültür merkezi binalarına sahip olmalarıyla bazı ibadetleri daha kolay yerine getirebilen Türkler, bu defa Seul şehrinin dış mahallesinde bir arazi temin ederek orayı İslâm kabristanı olarak kullanma izni almışlardır.
İslâm kabristanı Japonların ölülerinin yakıldığı yerin karşısında olup, burada 20 kadar Müslüman mezarı meydana gelmiştir. İslâm kabristanı yalnız Seul’de mevcut olduğundan Kore’nin diğer semtlerinde ölen Müslüman Türkler de bu mezarlığa gömülürlerdi.
Kore’deki Türklerin önemli dinî faaliyetlerinden biri de Seul Türk Müslüman Cemiyeti ile Tokyo Türk Müslüman Cemiyeti’nin beraberce Kur’an (1934) ve Kur’an tefsiri (1950’de) neşredilerek onları Uzak Doğu’daki bütün Türk Müslümanlarına dağıtmalarıdır. Matbaa-i İslâmiye’de Arapça baskısı ile gerçekleştirilen ilk Kur’an-ı Kerim’in Kore’ye dağıtımı münasebetleriyle 28-30 Haziran 1934’te Seul’de büyük bir toplantı düzenlenmişti.
Kaynak: Marmara Üniversitesi -Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı:4, 1988.
Dr. Hee-Soo Lee