Türk Dili

Türkçe’nin Müdafaası

 

Kültürün ilk basamağı anadilini iyi konuşmak ve iyi yazmaktır. Bunu söylemeğe lüzum yok, değil mi? Var, bizim memlekette en çok bunu söylemeğe lüzum var. Kalemi elime aldığım günden beri Türkçe’nin müdâfaası için yazdığım satırları…

 

Bütün muharrirlerin bu mevzuda yazdıklarını birbirine eklesem, Türkiye’nin her sathı üstüne gazete sütunlarından bir çizgi çekmek mümkündür. Fakat kalemi elimize aldığımız günden beri, iki dâvâda müesseselerimizi ve münevverlerimizi bir karış ileri doğru yerlerinden kımıldatmak mümkün olmadı.

 

Müesseselerimizin hangisi? Hangisi değil ki? Başta Ankara Radyosu, Anadolu Ajansı, Şehir Tiyatrosu, hattâ bazı gazeteler, arkasında resmî ve gayr-i resmi bütün müesseseler. Bunlardan aldığım bir tek mektup yok ki; içinde katmerli bir Türkçe yanlışı olmasın. Münevverlerin hangisi? Hangisi değil ki?

 

Doktorlar, avukatlar tâcirler, hattâ bazı muharrirler ve arkasından bütün diğer mesleklerin adamları. Bana kusursuz bir ilâç târifesi, bir rapor, bir mazbata, bir ticâret mektubu gösterebilir misiniz? Gözlerim kapalı bahse girerim ki içinde mutlaka yanlış vardır.

 

Doktorlarımız için yazdığım fıkrada bu noktaya ilişmiştim. En seçmenlerinden biri bana dedi ki :

 

– Ne yapalım? Biz edîb değiliz!

 

Allah’ım! Münevver mesleklerin en münevver adamları bile anadilini doğru konuşup doğru yazmayı edebiyat sanıyorlar. Onlar için bu, kültürün en alt değil, en üst basamağı. Çıksalar da olur, çıkmasalar da. Kültür merdivenini tepe aşağı çeviren bu ters görüş lisanımıza ait kıymetleri ve kanunları, her gün, paldır küldür yere yuvarlıyor….

 

…Bizi dertlendiren kelimelerin gramer örgüsü, nahiv yapısı. Buna bir de mânâyı büsbütün rezil eden noktalama yanlışlarını, atasözlerinin, meşhur beyitlerin, radyodaki, sahnedeki, ekrandaki tüyler ürpertici telâffuz hatâlarını ilâve ederseniz, Türkçe nâmına, her köşe başında ve her adımda, her gün döğünür durursunuz.

 

Genç nesillerin Arap harflerini, Arapça ve Farsça kelime yapılarını ve telâffuzlarını bilmemelerinden doğan çeşitli yanlışları önlemek için de onlara liselerde Arap harflerini ve Arapça, Farsça, Grekçe ve Latince’nin başlıca kaidelerini öğretmek şarttır. Fakat bütün dil meselelerinin ilmî ve edebî plânda halli, şüphesiz içinde “kayrılmışlar” bulunmayan bir akademinin ciddî ve objektif çalışmalarını bekliyor.

 

Dostlarımdan biri, Türkçe’nin kara günlerinden birinde, bize şöyle demişti :

 

– Pencereyi açıp “yangın var!” diye bağıracağım. Bağırsaydı ne olacaktı. Türkçe’yi o devirde muhtaç olduğu hastahaneye değil, kendisini tımarhâneye göndereceklerdi. Mahalle bekçisinden Maarif Vekili’ne kadar  mes’ul ve gayr-i mes’ul herkes için Türkçe davası, ancak yemek üstü konuşulan sâde kahve mevzûlarından biridir. İş saati çalınca daima ilk unutulan mevzu bu olur. Hâlâ gramer yok!

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79