KültürümüzMakaleler

Türk Gençliği Bunları Niçin Bilmiyor?

K
adîm medeniyetimizin uzandığı coğrafyayı bilmiyoruz. 
Kendimizi ulus-devletin dar kalıplarına hapsetmiş hâldeyiz. 
Oğuz Kara Hân’ın “gök çadırımız, güneş tuğumuz” diye ifade ettiği büyük ufkunu “Edirne’den Kars’a”, “783 bin km2’ye” sınırlamış bulunmaktayız. 
Bu ifadelerimize itiraz edenler olabilir, lâkin hakikat budur! 
Biz daha düne kadar burnumuzun dibindeki Suriye’de 3 milyon Türkmen’in yaşadığını bilmiyorduk! 
Hududumuza 10 km uzaklıkta Türkmen Dağı diye bir dağ olduğunu, o dağın bulunduğu Bayır Bucak bölgesinde 300 bin yörük-Türkmen’in yaşadığını Türkiye’de kaç şahıs biliyordu?
Peki, bugün Bulgaristan’da nüfusun %15’ine tekabül eden 1 milyon Müslüman Türk’ün mevcut olduğunu biliyor muyuz? Türkistan’ın doğu bölgesinin Çin işgali altında olduğunu ve yaklaşık 25 milyon Müslüman Türk’ün zulüm altında, zor şartlarda hayat mücadelesi verdiğini biliyor muyuz?
Afganistan’ın nüfusunun üçte birinin Müslüman Türk olduğunu, Mevlânâ Celâleddin’in doğduğu Belh şehrinin aynı zamanda “Güney Türkistan”olarak bilinen Afganistan’ın kuzey bölgesinde yer aldığını biliyor muyuz?
İran’ın nüfusunun yarısının Türk olduğunu ve 1920’lere kadar Türkler tarafından yönetildiğini, hatta İran’ın doğusunda Türkmenistan’a yakın yerlerdeki milyonlarca Türk’ün ehl-i sünnet olduğunu biliyor muyuz?
Dünyanın en geniş coğrafyasına sahip Rusya’nın asıl sınırının Baltık denizi ile Ural dağları arası olduğunu diğer bölgelerin tarihî Türk topraklarından meydana geldiğini, hatta Rusya’nın petrol ve tabiî gaz rezervinin bu Türk sahalarında bulunduğunu, söz konusu arazilerde hâlâ hatırı sayılır bir Türk nüfusun yaşadığını biliyor muyuz?
Yaklaşık 10 milyon nüfusuyla Azerbaycan’ın, 32 milyon nüfusuyla Özbekistan’ın, 5,5 milyon nüfusuyla Türkmenistan’ın, 18,5 milyon nüfusuyla Kazakistan’ın, 6 milyon nüfusuyla Kırgızistan’ın hâlis Müslüman Türk olduğunu; buralara seyahat edenin hiçbir kursa gitmeden 3 hafta ile 3 ay arasında değişen sürelerde o ülkelerdeki kitleyle rahatlıkla anlaşabileceğini biliyor muyuz?
Almanya’da 3 milyon, Fransa’da yarım milyon, diğer birçok Avrupa ülkesinde 100 binden fazla Türkiye menşeli vatandaşın yaşadığını biliyor muyuz? Bütün bunlara Irak Türkmenleri ve diğer Balkan Türklerini de dâhil ettiğimizde kodları aynı devâsa bir kitle ortaya çıkmaktadır.
Böylesine dünyaya yayılmış ikinci bir halk mevcut değildir. Bize düşen bunu fırsata dönüştürmektir. Dünyaya yayılmış bu kitleye evvela kendi inanç kodlarını hatırlatıp, iman, vatan ve tarih şuuru verilmelidir. Yani bu kitleyi öz değerlerine, bir yerde fabrika ayarlarına geri döndürmelidir.
“Yeniden maneviyata dönüş, maneviyatta diriliş” düsturu ile bu kitlenin kalbine, müşterek kıymetlerimiz olan Mevlânâ, Yesevî ve Yûnus’un ihlas-muhabbet-teslimiyet dolu has İslâm anlayışı sunulmalıdır.

Bunun için topyekûn bir eğitim seferberliği başlatılmalı ve ehil şahsiyetlerin tedrisatında bizim cemiyetimizi ayakta tutan maneviyat merkezleri olan tekke ve dergâhlar yeniden işlerlik kazanmalıdır.

Türkistan’ın Yesi şehrindeki Yesevî dergâhından on bin küsur km batıda, evlâd-ı fâtihan diyarı Bosna’nın Blagay şehrindeki Alp-Erenler tekkesine bir hat çizip, o hat üzerindeki bütün türbeleri, medreseleri, tekkeleri, hankâhları ihya etmelidir.

Bütün bunların öncülüğünü yapacak olan Türkiye’dir. Çünkü Türkiye hem Türk hem de bütün İslâm âleminin başıdır. Onun için evvela Türkiye’deki bîidraklerin şuurlanması gerekmektedir. 21. asra, 16. asırda olduğu gibi Müslüman Türk’ün mührünü vurmak istiyorsak her Türk gencini bu şuurda, bu idrakte, bu mefkûrede vasıflı, lider ruhlu fertler olarak yetiştirmeliyiz.
Türk-İslâm Birliğini dâvâ ediniyorsak evvela kendi içimizde birlik olmalıyız. Bu birliği fertten başlayıp kademe kademe genişleterek Türkiye sahasına taşımalıyız. Daha sonra ise Adriyatik’ten Çin seddine Türk âlemine bu beraberliği mâl etmeliyiz.

Yakın akrabalarla birlik olmadan uzak akrabalarla bir olamayız. Ol sebebden Müslüman Türk’ün birliği, Allah’ın izniyle en büyük birliğe yani İslâm birliğine de vesile olacak, onun bir nüvesini teşkil edecektir.

Hâsıl-ı kelâm Uluğ Türkistan yolunda Allah’ın nusratı, Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselam) duası, Yesevîlerin, Edebâlilerin, Saru Saltukların, Arvasîlerin, Maturidîlerin, İmam-ı Âzamların, Hacı Bayramların, bil cümle evliyanın himmeti bizimlerdir.
“Uluğ Türkistan yolunda Allah bizimle beraberdir” kelamı Azad Beg Kerimî’ye aittir. Afganistan Türklerinin reisi olan Azad Beg, Kızıl Rusya’nın Afganistan’ı işgali üzerine ilk direnişi başlatanlardan olup, etrafında toplanan yaklaşık 100 bin Afganistan Türk’ü mücahid ile Rusya’ya ağır kayıplar verdirmiştir. Azad Beg Kandehar Dağlarındaki pusuda şehit düşmüştür.Azad Beg ve bütün şehidlerimiz için el-fâtiha…

Ahmed Gürkan

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242