M
HP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Meclis Başkanlığına verdiği kanun teklifiyle; Osmanlıca’nın okullarda mecburi ders olarak okutulmasını talep etti. Bunun üzerine; konunun muhatabı olan Yeniçeri ile, konuya taraf ve karşı olan kimi kişiler; derhal televizyon ekranlarında arz-ı endam edip eteklerindeki taşları döktüler.
Belli ki, Özcan Yeniçeri konusuna hiç çalışmadan ve partisine danışmadan bu teklifte bulunmuş; bu cümleden olarak kendisi de şu mealde itiraflarda bulundu:
‘… Ben şahsen Osmanlıca bilmiyorum. Yalnız harfleri tanıyıp Kur’an-ı kerimi yüzünden okuyabiliyorum. Geçen gün çalışırken elime Osmanlıca bir metin geçti; okuyamayınca eksikliğimi hissettim. Kütüphanelerimiz ecdadımızın yazdığı milyonlarca kitaplarla dolu ve biz bunlara yabancıyız..’
Birlikte televizyon ekranına çıktığı muhatabı ise, Osmanlıca bildiği halde, bu kanun teklifine karşı çıkarak ve elindeki a’dalı eski bir şiir metnini okuyup; ‘… On yaşındaki çocuk bundan ne anlayacak?!’ diyerek kendi tezine sözde gerekçe gösterdi. Yeniçeri, muhatabına dönüp de; ‘Sen, bu zor metni acaba; Osmanlıca’ya başladığın on yaşında mı öğrendin; yoksa Osmanlı edebiyatına vâkıf olabildiğin ileriki yıllarda mı?!’ demedi, diyemedi.
Neyse… Konumuz ekranlardaki ‘horoz dövüşleri’ değildir. Sadede gelelim.
Bilmeliyiz ki; hiçbir milletin tarihinde bizdeki gibi bir ‘yazı devrimi’ yapılmamıştır. Böyle yapmakla, yerinde bir tespitle; ‘Bir gecede topyekûn bir milletin hafızası silinmiştir!’ O aklıevvellere sormak lazım; yazısını değiştirmeyen Japonya; acaba muasır medeniyeti nasıl yakaladı?!.
Zaten, o gün bugündür; işimiz-gücümüz hep şekilcilik değil mi? Milletçe âdeta meşguliyetle tedaviye tabi tutulmamış mıyız?!. Aynı kafa bizi, seneler senesi; kafanın içindekiyle değil, dışındaki örtüyle uğraştırmadı mı?
Asırlara ulaşan topyekûn medeniyetimizi bütün unsurları ile inkâr ve iptal eden bu kafaya; tekrar tekrar bildirmeliyiz ki, Osmanlıca, Türkçe’nin ta kendisidir. Elbette onun da içinde; tıpkı şimdiki dilimizde olduğu gibi; Arapça, Farsça, Ermenice, Yunanca asıllı kelimeler mevcuttur ve bu durum asla bir eksiklik değil; bilakis bir zenginliktir.
Başta dedelerimizin mezar taşları olmak üzere, onlardan ve onların cetlerinden ev ve kütüphanelerimize intikal eden milyonlarca kitaba, neden yabancı olalım? Yeni nesiller olarak onları okuyabilmenin kime ve ne gibi bir zararı olabilir? Onca kitap boşuna mı yazıldı; onca emek ve zahmet boşuna mı çekildi?
Birazcık anlayış sahibi iseniz; şu Osmanlı arşivlerine gidiniz ve başta ABD olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinden Osmanlıca öğrenen onlarca-yüzlerce kişinin nasıl araştırma yaptıklarını görün ve ibret alıp utanın!
İnsan hakları olduğuna göre; sizler köksüz olabilir ve köklerinize karşı çıkabilirsiniz ancak; geçmişine ve geçmişteki dinamiklerine sahip çıkanlara da sizler, yalnız ve yalnızca saygı duymalısınız!