Balkanlar - RumeliMakaleler

Osmanlı Devleti’nin Rumeli ve Anadolu’da Süratle Genişlemesinin Sebebi: “Adalet”

O

smanlı devletinin Rumeli ve Anadolu’da genişlemesinin sebeplerini adilane harekette ve mahirane siyasette aramak lazımdır. Türkler girdikleri yere sulh, sükun, mutlak bir huzur ve asayiş götürürlerdi.

Türk idaresinde yaşayan yerli Hıristiyan halk büyük bir huzur ve refah içerisinde hayatlarına devam ederlerdi. Hıristiyanlar çok defa eski idareden bıkmış bir halde Müslüman fatihleri bir kurtarıcı olarak karşılarlardı.

Osmanlı-Türk adalet sistemi aynı çağlar da diğer sistemlerle mukayese edildiği zaman, klasik devir Osmanlı Türkiyesi’ndeki adalet sisteminin üstünlüğü gün gibi ortaya çıkar. Nitekim o devrin Batılı müşahidleri kaleme aldıkları eserlerinde bu hakikatleri dile getirmekten kendilerini geri alamamışlardır:

F. Babinger şöyle der: “Padişahın imparatorluğunda, herkes kendi halinde bahtiyar olabilirdi. Mutlak bir dini hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı” (1)

F. Dovmey kanaatini şöyle özetler: “Birçok Hristiyan, adaleti ağır ve kararsız olan Hristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak Osmanlı ülkesine gelip sığınıyordu”,(2)

F. Grenart fikirlerini şöyle ifade eder: “Osmanlı, idaresinin, feth edilen memleketler için, son derece liberal olduğunu kaydetmeden geçmemelidir. Bu memleketler ahalisini Türkler, dillerinde, dinlerinde hatta bazen iç düzenlerinin büyük bir kısmında tamamen serbest bırakıyorlardı. Osmanlılar için çok defa, nereyi almak ve memleketin dış savunma ve iç asayişini sağlamak kafi geliyordu “.(3)

Leopold von Ranke şöyle der: “XVI. asır-da dünyaya hakim olan dinlerden hangisinin siyaset bakımından en kuvvetlisi olduğu sorulduğunda, İslâm dinine üstünlük tanı-makta tereddüt etmeyiz. Bu din, Türk fetihleri sayesinde, XV. yüzyılda, o zamana kadar teması olmayan yerlerde, Avrupa’nın göbeğinde etrafa yayılmış bulunuyordu”(4)

Oskar Kolling’in görüşleri kayda değer: “Bu eski hakikati, Avusturya-Macaristan İm-paratorluğu ‘nun çöktüğü 1918yılında komşu milletler, bize yeniden hatırlattılar. 16. asırdan 340 sene sonra hümanizm devrinde Macar hududunda aynı hadisat tekerrür etti. Fakat böyle bir mukayese yapıldığı zaman 16. asır Türk idarecilerinin, zavallı halkın hukukunu korumak hususundaki gayretleri önünde eğilmek arzusunu duyarız” (5)

Yine aynı müellif şöyle der: “Bu vesikalardan anlaşılıyor ki, Türk yöneticileri en buhranlı zamanlarda bile, düşmanlarına ve-ya dostlarına karşı olan taahhütlerini bozmak hatasına asla düşmek istememişlerdir. Avrupa’da sulh zamanında bile engizizisyon mahkemeleri ve idam sehpaları faliyette bulunuyordu.bilhassa ücretli askerlerden teşekkür eden ordu toplanınca, halk bütün malıyla beraber zulüm aleti haline geldi. Bunlar, hiçbir vijdan azabına düşmeksizin ırkdaşlarını soyar, ezer, öldürürlerdi. Kısacası Türk hükümdarları gerçekten halkın hayatı ile ilgilenmişlerdir. Naklettiğimiz vesika suretleri de şüpheye yer bırakmayacak şekilde bunu göstermektedir. (6)

Kaynaklar:

1-Mahomet II,Le Conquerant et son Temps 1432-1481, Paris 1954 s.502
2-The Grand Turke, Suleyman the magnificent, Sulatan of the Ottomans, New York, 1929,
3-Fransızca trc. Soliman le Magnefique, Paris 1930 s.84
4-Grandiur et Decadance de I’Asie,Paris 1939 s.126-128
5-Geschicte in Zeiltalter der Reformation, , 134-135

 

Prof. Dr. İsmet Miroğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242