Kafkasya - KırımMakaleler

Kırım Türkleri’ne Kurulan Tuzak

B

ana sorarsanız, size
derim ki, bu kitapta şimdiye kadar yazılanlar bir tarafa, şimdi
söylenecek olanlar bir tarafa. Ah keşke okullarımız ve
üniversitelerimiz, çocuklarımızı ve gençlerimizi kuvvetli bir târih
şuuru ve zengin bir Türkçe ile yetiştirmekte dâima başarılı
olabilselerdi. Çünkü milletimizin ve vatanimizin dirliği, birliği hep bu
başarıya bağlı.

Size şu birkaç sayfa içinde Kırım Hanlığı’ndan ve Kırım
Türklüğü’nden bahsetmek istiyorum.

Kırım Hanlığı, Altın Orda veya Altın Ordu Devleti’nin
yıkılmasından sonra 1441 yılında kuruldu. Tatar diye de adlandırılan
Kırım Türkleri, Kıpçak Türkçesi’nin bir koluyla konuşmaktadırlar. Yâni
Tatarlar hem soy bakımından, hem de dil bakımından Türk’türler. Kırım
Hânı Mengli Giray Han, Fatih Sultan Mehmed’e yazdığı mektuplarda, ona
hep “karındaşım” yani
“kardeşim” diye hitab ediyordu. Mengli
Giray Han 1475 yılında, Kırım’ın Osmanlı Devletiyle birlikte yaşamasına,
kendi gönlüyle karar verdi.

Mengli Giray Han aynı zamanda Yavuz Sultan Selim’in de Kayın
atası idi. Kırım Hanlığı 356 yıl yaşadı. Bu sürenin 296 yılını Osmanlı
Devleti’yle birlikte geçirdi.

Biz, 1683 yılında Viyana’da bozguna uğrayınca, Ruslar da 1684
yılında Kırım’a ve Azak Kalesi’ne saldırdılar. Kırım
yarımadasını işgal ettiler. Güzelim Bahçesaray şehrini iki bin evle
birlikte yakıp yıktılar. Han Saraylarını ve ülke kütüphanelerini yok
ettiler.

Rus İmparatoriçesi 2. Katerina Kırım Türkleri’ne seslendi
“Gelin Osmanlı Devleti’nden ayrılın, hür ve bağımsız bir
devlet kurun. Biz de size bu konuda yardımcı olalım!”

dedi.

İkinci Katerina’nın bu teklifi üzerine Kırım halkı ikiye
bölündü. Bu teklife şiddetle karşı koyanlar yanında, inanmak gafletinde
bulunanlar da oldu. Kırım Hânı, Şahin Giray, Rusya taraftarıydı.
Osmanlı’dan, yâni kendi kardeşlerinden ayrılmak istiyordu.

1774 yılında yapılan Kaynarca antlaşması gereğince, Kırım
tamamen müstakil bir devlet haline getirildi. Ruslar tek başına kalan
Kırım Hanlığı’na 1783’te saldırdılar. General Potemkin 30.000 Kırım
Türkü’nü katletti. Kırım’a 75.000 Rus yerleştirildi ve Kırım, Rus
çarlığının bir vilâyeti hâline getirildi.

Ruslar, 80.000 kişilik bir kuvvetle, Kırım’a ikinci bir defa
daha saldırdılar. Bu defa 25.000 Kırım Türkü’nü toprağa
gömdüler.

Böylece Kırım, öz kardeşlerinden, Osmanlı Türkleri’nden
ayrılmanın, tek başına kalmanın büyük felâketini âdeta kana boğularak
yaşadı. Yüzbinlerce Kırım Türkü, yerinden, yurdundan kaçarak Türkiye’ye
sığındı.

Ruslar, Kırım Türkleri’ne son darbeyi 1944 yılında vurdular.
Stalin’in emriyle, en az 500.000 Kırım Türkü bir gece içinde, Kırım’dan,
öz vatanlarından, uzak diyarlara sürüldü. 20. Yüzyılın başına kadar
sürgüne gönderilen Kırım Türkü’nün sayısı 1 milyon 200 bin civarındadır.
Şimdi Kırım topraklarında 200 bin karındaşımız yaşıyor.

Ruslar, Kırımdan sürüp çıkardıkları soydaşlarımıza kuvvetli bir
aşı da yaptılar. Rusça’yı birinci dil hâline getirdiler. Kırım
Türkçesi’ni unutturmaya çalıştılar. Böylece Kırım Türkleri bağımsızlık
diye diye, Dimyata pirince giderken ev-deki bulgurdan da oldular.
Yüzbinlerce insanın öldürülmesine, yerinden yurdundan olmasına yol açan
Kırım Faciasını en iyi bir şekilde Cengiz Dağcı anlattı.

Cengiz Dağcı Kırım Türklerinden! Onun, o birbirinden
sürükleyici, birbirinden ibret verici, “Korkunç Yıllar,
Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, O Topraklar
Bizimdi”
isimli romanlarını okumadınızsa ziyanda
sayılırsınız. “Bir milletin târih şuurundan kopması ne de
mektir? Dilinden, dininden, vatanından uzaklaşması nasıl felâketler
doğurur?”
sorularının cevabını bir de Cengiz Dağcı’nın
eserlerinden almalısınız.

Cengiz Dağcı’yı mutlaka okumak lâzım. Çünkü görülecektir ki;
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da meydana getirilen yangın, dünkü Kırım
faciasından farklı değildir. Bir zamanlar Kırım’da oynanan oyun şimdi de
Türkiye’de sahneye konulmak istenmektedir.

Dehşet verici bir köksüzlükten bahsetmeden bu Kırım faciasını
kapamak istemiyorum. Bir süre önce Eskişehir’e gittim. Orada bir devlet
kuruluşunun üst yöneticileriyle tanıştım. Kırım Tatarlarından idiler.
Türkiye’de doğup büyümüş yüksek tahsilden geçmişlerdi. Hepsine teker
teker sordum: Cengiz Dağcı ismini duymamış, Onun Kırım faciasıyla ilgili
kitaplarını okumamışlardı.

 

 

Yavuz Bülent Bâkiler

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242