MakalelerMedeniyetimiz

İstanbul’un Hüzünlü Günleri

B

resim

irinci Dünya Savaşı’na Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın oluşturduğu İttifâk saflarında giren Osmanlı Devleti, Kafkas cephesinde Ruslarla, Süveyş ve Irak cephelerinde İngilizlerle yaptığı muharebelerde istediği başarıyı elde edememiş, ancak Çanakkale cephesinde kazandığı başarı ile İstanbul’un işgalini ve devletin anî çöküşünü önleyebilmişti. 
Bulgaristan’ın, 29 Eylül 1918 tarihinde mütareke imzalayarak savaştan çekilmesiyle Osmanlı Devleti zor durumda kaldı. Çünkü, İstanbul ve Trakya, İtilâf kuvvetleri karşısında savunmasız kalıyordu. Diğer cephelere dağılmış bulunan Osmanlı kuvvetlerinin Trakya’yı savunması da mümkün değildi. 
Böylece Makedonya cephesi çökmüş, Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Almanya ile olan bağlantıları fiilen kesilmişti. Kafkas, Süveyş ve Irak cephelerindeki kötü durumunu da göz önüne alan Osmanlı Hükümeti, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldı.
Mütareke’ye göre, Boğazlar İtilâf Devletlerinin kontrolüne bırakılıyor, Trakya ve Anadolu’daki Türk toprakları birbirinden ayrılıyordu. 7. Ve 24. Maddeler ise, Anadolu’nun tamamını işgâle açık hale getiriyordu. İtilâf devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını beklemeden Türk topraklarını paylaşmaya başladılar.
İstanbul’a ilk olarak, 8 Kasım 1918’de Galata rıhtımına yanaşan Adrian gemisinden çıkan iki Fransız subayı ayak bastı. 13 Kasım 1918’de de yaklaşık 60 parçadan oluşan İtilâf donanması İstanbul Limanında demirledi. 15 Kasım’a kadar gelen gemi sayısı 167’ye yükseldi. Kara ve denizde giriş yapan İtilâf Devletleri askerlerinin çoğunluğunu İngiliz birlikleri oluşturuyordu. Karadan İstanbul’a girişler Trakya üzerinden demiryolu ile yapılıyordu. 
İşgal kuvvetleri, yoğunluk Beyoğlu bölgesinde olmak üzere kışla, yabancı okul, hastahane gibi kurumlarla bazı otel ve özel binalara yerleşmişler, yerleşme sırasında da pek çok yolsuzluk ve hukuk dışı davranışlar sergilemişlerdir. Üst seviyeli İtilâf yetkilileri ve subaylar, beğendikleri yerleri ve özel meskenleri zorla tahliye ettirerek kendileri oturmuşlardır.
İstanbul’a giren işgal kuvvetleri, 8 Aralık 1918’de askeri bir yönetim kurarak liman, tramvay, savunma, jandarma ve polis hizmetlerini sıkı denetim altına aldılar. Denetimi kolaylaştırmak amacıyla da şehri bölümlere ayırdılar.
Beyoğlu ile Boğaz’ın Rumeli yakası iki bölgeye ayrıldı ve her birine onar İngiliz, Fransız, İtalyan polisi ve subaylarından oluşan bir heyet konuldu. Bu iki bölgenin sorumluluğu da bir İngiliz yüzbaşısına verildi. İstanbul yakası da iki bölgeye ayrılarak yönetimi bir Fransız yüzbaşısına bırakıldı. Üsküdar, Kadıköy ve Boğaz’ın Anadolu yakasının inzibat işleri bir İtalyan subayına, Adalar ise doğrudan İtilâf Komisyonu Başkanlığı’na bağlandı. Her devlet kendi mıntıkasında karakollar kurdu. Her karakolda bir subay ve bu subaya yardımcı olmak ve kılavuzluk yapmak üzere bir Rum ve bir Ermeni bulunduruldu. Rumlar ve Ermeniler de sevmedikleri veya intikâm almak istedikleri Türkleri işgal kuvvetlerine bildirerek cezalandırılmalarını sağlamışlardır. 
Azınlıklar Bayram Ediyordu
İstanbul’un işgali hususunda Müttefikler arasında önemli görüş ayrılıkları ortaya çıkmışsa da 13 Kasım 1918 tarihinde fiili olarak başlayan işgâl, 16 Mart 1920’de resmîleşmiştir. Şehrin işgaline, en fazla Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklar sevinmişlerdir. İşgal kuvvetlerinin şehre adım atmasıyla birlikte çılgınca gösteriler başlamış, özellikle Rumlar, rıhtımda, Beyoğlu caddelerinde ve evlerinin Boğaz’a bakan pencerelerinden İtilâf Devletlerinin ve Yunanistan’ın bayraklarını sallayarak “zito Venizelos” çığlıklarıyla gösterilerde bulunmuşlar, motorlar ve sandallarla Boğaz’daki Yunan savaş gemilerinin etrafında turlar atarak çılgınca eğlenmişlerdir.
Yunan Amiral Kakolidi’nin 18 Kasım 1918 günü Beyoğlu Yunan Kulübü’nde yapılan kabul resminde, Rumlara hitâben yaptığı kışkırtıcı konuşmanın yankıları sokaktaki çocuklara kadar ulaşmıştı. Kakolidi şöyle diyordu: “Türkiye’deki Yunanlılığa anavatanın selâmı ile Parthenon’dan bir zeytin dalı getirmek şerefine kavuştuklarından dolayı, emrindeki subaylar ve erler iftihâr duymaktadırlar. Bunca zahmetten sonra Yunan Hükümeti size, teselliye medâr olmak üzere, Yunan bayrağını getirmeye muvaffak olmuştur.” Böylece Türk bayrağına hareketler başlamış, Yunan bayrakları dükkanlara, binalara asılmıştır.
İtilâf donanmasının İstanbul’a gelişini Türk halkı ise kadere boyun eğme inancının verdiği emniyet ve sessizlikle karşılamıştır. İşgale karşı duyduğu nefreti içinde saklamış, nasıl geldilerse öyle giderler cümlesiyle ifade edilen ancak yüksek sesle söylenemeyen inançları içerisinde gelişmeleri sabırla beklemiştir. 
İstanbul halkının üzüntüsünü, İtilâf donanması arasında görülen Yunan savaş gemileri daha da arttırmıştır. Çünkü İngilizlerin Amiral Calthorpe aracılığı ile Mütâreke görüşmelerindeki Türk delegasyonu başkanı Rauf Orbay’a verdikleri imzalı belgeye göre, Çanakkale ve Karadeniz Boğazları istihkâmlarını sadece Fransız ve İngiliz askerleri işgâl edecek, Yunan donanması İzmir ve İstanbul limanlarına girmeyecekti. 
Kaynak: “İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu”Prof. Dr. Mehmet Temel

Prof. Dr. Mehmet Temel

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242