Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dünya Dili: Türkçe

A

driyatik’ten Çin Seddi’ne kadar yeni bir Türk Dünyası tabirinin dillerden düşmediği; siyasi ve iktisadî bir potansiyel güç olarak kendisinin varlığını hissettirmeye başlayan Türk dünyasında yeni bir oluşumla, birleşme cereyanının yaşandığı; meşhur alim ve mütefekkir İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işde birlik” şiarının terennüm edildiği günümüzde, Türkiye’nin birtakım eğitim ve kültür faaliyetleriyle dünyaya açıldığını da nazar-ı itibara alarak, Türkçenin bir dünya dili haline geleceğini söylemek mübalağa olmasa gerek. Zira sebepler planında gözlenen bütün cereyan ve vak’alar bunu teyid etmektedir.

Meseleye, tarihî perspektifler açısından bakılırsa; bir-iki asırdır dünya muvazenesinde ağırlığını hissettiren Batı devletleri, şayet yükselmelerinde en büyük amil olan aynı menfaat ve düşünce etrafında “birleşme”yi başarmışlarsa, bu oluşumda en müessir güç, dil birliği, millî ve tarihî rabıtalardır.

Yani Batı; dinî, tarihî ve dili ile alakalı fasl-ı müşterekleri kendi siyasetleri, ideolojileri ve müstemlekeci hareketleri, tabir-i diğerle davaları doğrultusunda kullanarak iktisadî, kültürel veya daha değişik istikamette entegrasyon oluşturma faaliyetlerinde muvaffakiyet kazınmıştır. Keza, Slav halkları da dil, din ve etnik birlik gibi ortak paydalar etrafında birleşerek, entegrasyon oluşturmaktan yanadırlar. Tarihî ve günümüzdeki olaylar buna şahittir.

Burada mevzumuzla alakalı olan husus dilin, milletlerin birleşmesi ve yükselmesi adına büyük bir güç kaynağı ve odak noktası oluşudur. Bu zaviyeden bakıldığında Türkçenin de, yeni Türk dünyası için canlandırıcı ve itici bir enerji deposu olduğunu söylemek mümkündür ve bu bir realitedir. Asıl mesele bu enerjinin nerede, nasıl ve niçin kullanılacağının tayin ve tespitidir. 

Şu andaki durumu itibariyle, Türkiye’nin Orta Asya’ya ve dünyaya açılarak yeni bir mesaj takdim etmesi, aynı zamanda Türkçenin de dünya dili olması istikametinde atılan ilk ve çok büyük adım mesabesindedir.

Bir-iki asır evvel, Türk halklarının ekserisinde Arap yazısı kullanıldığı için ortak bir anlaşma, kaynaşma dilimiz vardı ve bunun neticesinde de aralarımızdaki mevcut bütün köprüler sağlam ve o ölçüde de canlıydı. Küçük Asya’da (Anadolu) intişar eden bir kitap Buhara’da, Semerkant’ta veya Merv’de maarifin bir rüknü oluyor; Taşkent’te, Kazan’da basılan kitap da Küçük Asya’nın halkı tarafından biliniyor bunun ve okunuyordu.

Fakat üzülerek belirteyim ki, Rusya’daki Ekim Devrimi’ni müteakip bu köprüler bir bir yıkılmış, kapılara kilitler vurulmuş, rabıtalar koparılmış ve bunun vahim sonucu da mezkur bölgelerin insanı birbirinin kardeşi ve komşusu iken, ecnebisi ve düşmanı olmuştur.

Burada bize düşen vazife ise; yukarıdaki tarihi tecrüben azami derecede ve çok dikkatli bir şekilde istifade ederek ortak değerlerin ortaya çıkartılması, yıllarca gizili kalmış kültür zenginliğinin canlandırılması ve Anadolu ile Orta Asya arasındaki tarumar olmuş köprülerin tamir edilmesidir.

Geçmişin derin ve engin menbaından çağlayanlar misali akıp gelen bu manevi hazinenin ve kültür dinamiklerinin en güzel ve uygun bir üslupla yeniden gün yüzüne çıkartılması, anlatılması ve içine hayat üflenip insanlığa sunulması Türkçe’nin ortak bir dil, dolayısıyla da bir dünya dili olmasına bağlıdır. Bu da dolaylı olarak yeni tekevvünler gerçekleştirme namına başlamış olan entegrasyon safhasında Türkçenin ne kadar büyük ehemmiyete haiz olduğunu gözler önüne sermektedir ve bu husus da ayrı bir vadiden Türkçenin dünya dili olmasına götürmektedir…

Türkçenin bu nispette önem arz etmesi devlet adamlarına, aydınlara, edebiyatçılara ve umumi mânâda bu dil çeşmesinden istifade edenlerin hepsine büyük bir vazife yüklemektedir.

Bir taraftan dilin eksikliklerinin tamamlanıp ve yeniden düzenlenip, tabir yerinde ise “tasaffi” edilmesi, diğer taraftan da milletin manevi bir kökü olarak bildiğimiz dilin –millet ağacının kurumaması için- her türlü haşerattan korunması gerekmektedir ve bu nokta hepimizin istikbali için çok ehemmiyetlidir. Çünkü, Türkiye’nin dünya muvazenesinde bir millet olmasının bir budunu da Türkçenin dünya dili olması teşkil etmektedir…

Bütün bu tespitlerden sonra; yeni bir Türk dünyasının kültürel, tarihî ve iktisadî entegrasyon vetiresinde, bu devletlerin müşterek bir dili intihap noktasında Türkçenin seçileceği ve bu noktadan da beynelmilel dil olmaya doğru yürüyeceği her türlü izahtan varestedir. Yeter ki milletçe, evet milletçe isteyelim ve bu istikamette azmedelim. 

Şadlık Amanov

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128