Balkanlar - RumeliMakaleler

Bulgarların Pişmanlığı

P

anislavizm propagandalarına aldanarak Rusya’ya göç eden Bulgarlar’ın, tekrar Bulgaristan’a dönebilmek için 30 Ocak 1862 tarihinde Osmanlı Devletine yaptıkları müracaat ibret vericidir. Bulgarlar, bu müracaatlarında, Osmanlı Devletinin sadık bir tebaası iken, bazı müfsidlerin kötü emellerine alet olarak kandırıldıklarını ifade ettikten sonra şöyle devam etmektedirler:

“Ecdadımız, Osmanlı idaresi altında rahat ve her türlü nimet ve adaletle dolu bir hayat sürmüşlerken bizler, Rusya’ya gitmekle, yazık ki bir tuzağa düşmüş olduk. Saf insanlar olduğumuz için aleyhimizde tertiplenen bu hareketin sonunu düşünmedik ve bu işi bilerek yapmadık. Hicret etmeden önce, Vidin’de bulunan Rusya konsolosunun vaadlerine kanarak, mallarımızı ve eşyamızı gayet düşük bir fiyata satmıştık. Zira konsolos sizin için Rusya topraklarında herşey hazır ve amadedir ve emval ve emlakinizin bedeli orada meccanen karşılanacaktır diyerek, bize teminat vermişti. Halbuki hicret ettikten sonra bize mallarımızın ve emlakimizin bedeli olarak birşey verilmediği gibi üstelik bizden para da almaya kalktılar.

Gece gündüz pişmanlık gözyaşları döküyoruz. Zira burada hiçkimse yüzümüze bakmıyor. Akıbetini düşünmeden hayvancasına koşup geldiğimiz bu yerden kurtulmamız için, bizler gibi kandırılan diğer Bulgar hemşehrilerimizle birlikte affedilerek, tekrar Osmanlı topraklarına dönebilmemiz hususunu niyaz ederiz” 1

Hak Teâla Hazretleri Zeval Vermesin

  Yine 20 Ekim 1861 (15 Rebiülahir 1278) tarihli bir vesikada, daha önce Niş eyaletinden Sırbistan’a geçen Bulgarların Osmanlı Devleti hakkındaki düşünceleri şöyle ifade edilmektedir:

“Hak Teala Hazretleri zeval vermesün, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye sayesinde ma’muriyetimiz(refahımız) günden güne artmakta idi. Bilhassa bu tarafa teşrifinizden beri cümlemizin iyiliğine çalıştığınız ve fukara hakkında nice yardım ve iyilikler ettiğinizin şükrünü eda edemeyiz. Böyle güzel bir ömür sürerken Sırbistan içinden silahlı birtakım eşkıya çıkıp, köylerimiz çit kenarında olduğundan zabite haber vermeye vakit olmadı. Bu asiler ve haramiler geceleyin bıçak ve tüfenk ile hanelerimizi basup cümlemizi cebren Sırbistan içine götürdükten sonra mallarımızı ve hayvanlarımızı zabt ettiler ve çocuklarımızı esir eylediler.

Bizler, birçok günler meydanda ve kırlarda kalarak bu tarafa gelmek içün ağlayıp feryad ettiğimiz halde bazılarımızı darb ve bazılarımızı habs ettiler. Bizleri rahat oturduğumuz vatanımızdan ve mal ve mülkümüzden ayırıp bu kadar belaya ve ziyana uğrattıktan sonra esir ederek eziyyet ettiklerine dayanamayup birer ikişer firar ederek ve padişahımızın merhamet ve adaletine sığınarak geldik. Merhametiniz ve hakkaniyetiniz ne yapar ise razıyız. 

Biz müstehak olduğumuz cezamızı çektik. Allah için ve padişah başı için bizleri geri çevirmeyin. Yapup verdiğimiz defter mucibince buna malımız ve hayvanlarımız ve karılarımız ve çocuklarımız Sırbistan içinde kalup zabt olunduğundan merhamet ve ihsan buyurulup anların dahi kurtarılmasını rica ederiz ve evlatlarımızla beraber padişahımızın kulluğundan ve hizmetinden bir an ve bir dakika ayrılmamaklığı ahd etmiş ve buna yemin eylemiş olduğumuzdan kusurumuzun afv buyurulmasını yalvarırız” 2

Din ve Mezhep Ayrılığı Yok

  Bulgar milletinin insan hak ve hukukuna saygılı Osmanlı idaresinden memnun olduklarını gösteren 12 Şubat 1867 (7 Şevvell283) tarihli şu vesika da ise:

“Bulgar milleti kulları, beş yüz seneden beri Osmanlı devletinin idaresi altın da mes’ut olarak yaşamaktadırlar. Bu süre zarfında mal, can ve dinleri, fesatçıların bedhahların tecavüzünden muhafaza edilmistir. Halbuki, diğer memleketlerde yaşayan, güçsüzler ve fakirler, zenginlerin tasallut ve zulmüne maruz kaldıkları gibi, kendilerim her türlü haksız muamele de reva görülmüştür. Osmanlı topraklarında ise durum tamamiyle farklıdır. Zira Osmanlı idaresi altında yaşayan kuvvetliler tarafından güçsüzlere hiçbir şekilde eziyet edilmemiş, güçlüler ve zayıflar devletin bahşettiği adalet ve hakkaniyetten aynı nisbette faydalanmışlardır. Osmanlı idaresindeki Hristiyanlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmeyerek hepsine eşit muamele edilmiştir” 3

Hazret-i Ömer’in Adaleti Gibi

  Bulgarlar, Osmanlı padişahlarının kendi hakkında gösterdikleri adaleti Hazret-i Ömer adaletine benzeterek bu hususu şöyle belirtmektedirler:

“…Ashab-ı güzin hazeratından Hazret-i Ömerü’l Faruk’un Kudüs-ı Şerifi teşriflerinde Patrik ile Hrıstiyan ahaliye hitaben ‘sizin hun-ı mutavaat-ı makrununuz bizim demimizdir (yani sizin kanınız, bizim kanımızdır)’ buyurmuş oldukları cihetiyle padişah efendilerimiz hazeratı dahi Hazret-i Ömer’in sözüne uymuş ve bundan asla ayrılmamışlardır.”

Bulgarlar, daha sonra şöyle devam etmektedirler:

“Aynı mezhebe mensub olduğumuz Rumlar Bulgar milletini Rum milletine ilhak ile lağv ve imha etmek için patrik ve piskoposları vasttasiyle mesai sarf etmektedirler. Fakat Bulgar milleti saltanat-ı seniyyenin(Osmanlı Devleti ‘nin) umumen her sınıf tebaa ve bilhassa kendileri için gösterdiği müsamahadan istifade ederek can. mal,din, lisan ve milliyetlerini her türlü baskıdan muhafaza etmişlerdir. Bizler, Osmanlı Devleti’nin mazlumlar hakkında şayan buyurduğu himayeye güvenerek, Rumların zulüm ve baskısından kurtulabilmemiz hususunu bir kere daha arz ve takdim ederiz.”

  Osmanlı adalet ve hoşgörüsünü anlatan misaller sayılamayacak kadar çoktur. Osmanlı tarihi ve özellikle arşiv belgeleri üzerinde yapılan araştırmalar arttıkça bu gerçeklerin daha pek çok çarpıcı misallerinin ortaya çıkacağından asla şüphe yoktur.

Kaynak:

1- BA, Bulgaristan İdare Kataloğo (BİK), nr. 79.
2- BA, YT, Kısım 36, Evrak: 2473, zarf 149 (3 numaralı defter, vesika no:189).
3- BA,BIK,nr.89

Prof. Dr. İsmet Miroğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242