VI. asırda Osmanlı Türkleri’nin Akdeniz’i ve Akdeniz’e bağlı denizleri âdeta bir “Türk gölü” haline getirdiklerini herkes bilir. Aynı asırda Türkler’in Hind Okyanusu’nda ve bu okyanusa bağlı denizlerdeki faaliyeti hakkında da epey yayın yapılmıştır. Ancak denizcilerimizin Atlas Okyanusu’ndaki seferleri pek az bilinmektedir.
Hattâ Türk kaynaklarında, bu konuda hemen hemen hiçbir ciddî bilgi yoktur. Atalarımızın Atlantik’teki seferlerini ancak o devrin Avrupa kaynaklarından öğreniyoruz. Bu hususta İngiliz kaynakları, başta gelmektedir.
Bazı Avrupa tarihçilerinin “Türk asrı” veya “Kanunî Süleyman asrı” dedikleri XVI. Asırda da Türkiye, bir cihan siyaseti takip etmiş, dünyanın hemen her tarafıyla ilgilenmiştir. Bu ilgi, biraz azalarak, XVII. Asırda da devam etmiştir.
Ancak İtalyan devletleri gibi bir Akdeniz devleti olduğu için açık denizlere İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa, Holanda gibi Atlantik devletleri derecesinde ilgi duymamıştır. Esasen Atlantik ile Pasifik, Fas ile Malaya arasında yayılan bir imparatorluğun, küçük topraklara sığınmış Batı Avrupa devletleri gibi, dış ülkeler edinmeye ihtiyacı yoktu.
Bununla beraber Osmanlı Türkleri, Amerika’nın keşfi tarihinden başlayarak, Atlas Okyanusu’na ilgi duydular. Pîrî Reis, XVI. Asrın ilk yıllarında Amerika’dan bahsetmiş, hattâ iki büyük Amerika haritası çizmiştir. Arzın yuvarlak olduğunu Türk bilginleri arasında ilk defa açıkça ileri süren Pîrî Reis’in Amerika Haritaları, aynı yıllardan Avrupa’da çizilen Yeni Dünya haritalarından çok daha doğrudur. Bütün Batılı bilginler, bu noktada birleşmişlerdir.
Barbaros Hayreddin Paşa, dikte etmek suretiyle yazdırdığı “Gazavât” adlı hâtıralarında Türkler’in “Sebte Boğazı” dedikleri Cebelüttârık Boğazı’ndan çıkarak Atlantik’e açıldığından birçok defalar bahseder. Hattâ 1535 ağustosunda Cadiz Körfezi’ne çıkmış, Portekiz’in Atlantik üzerindeki güney limanı olan Faro’yu bombardıman etmiştir.
Sinan Reis, Ahmedoğlu Aydın Reis, Kazdağlı Sâlih Paşa, Turgut Paşa gibi Barbaros’un yanında yetişen en tanınmış Türk amiralleri, birçok defalar Atlantik’e çıkmış, İspanya, Portekiz ve Fas’ın bu Okyanus kıyılarındaki limanlarına seferler yapmışlardır. Fas, önce Sâlih Paşa, yüzyılın sonlarında da kesin olarak Ramazan Paşa tarafından fethedilince esasen Türk imparatorluğunun sınırı da Atlas Okyanusu’na dayanmıştır.
Murad Reis’in XVII. Asrın ilk yarısındaki Atlantik seferleri pek ünlüdür ve Batı edebiyatında derin tesirler yapmıştır. Murad reis, 1617’de Portekiz’in Afrika açıklarında bulunan, Madeira adasını zaptetmiş, 1200 esir alarak üssü olan Cezâyir’e dönmüştür. Aynı amiral, daha 1585’te İspanya’ya ait, Afrika açıklarındaki Kanarya takımadalarının en kuzeydoğusunda olanını, Lanzarote adasını zaptetmiş, 300 esirle Cezâyir’e dönmüştü. Sonradan Murad Reis, faaliyet ve teşebbüs alanını çok genişletmiş, Kuzey Atlantik’e seferler düzenlemiştir.
Murad Reis’in seferlerinin en ünlüsü, 12 kadırgadan müteşekkil bir filo ile yaptığı 1627 İzlanda seferidir. Manş Denizi’nden Kuzey Denizi’ne geçerek Danimarka ve Norveç kıyılarını bombardıman eden Türk amirali, 1627 yılının 20 haziran günü Kuzey Kutup Dairesi’ne erişerek İzlanda kıyılarına demir atmıştır.
Türkler, 16 temmuza kadar tam 26 gün İzlanda’ya hâkim olmuş, 400 esir ve büyük ganimetle 12 ağustosta Cezâyir’e dönmüşlerdir. 5000 km’den uzun olan İzlanda-Cezâyir dönüş yolu 27 günde alınmıştır. Bu seferde Türkler’e esir düşüp Cezâyir’e getirilen Olaf Egilson adındaki rahip, sonradan kurtularak İzlanda’ya dönmüş ve Murad Reis’in seferini İzlanda dilinde bir kitap halinde kaleme almıştır.
İzlanda’ya Ali Biçin reis de bir sefer yapmış ve 800 esirle Cezâyir’e dönmüştür.
Daha sonra Türk denizcileri, Newfoundland adasına ve Kanada’nın Labrador ve St. Lawrence kıyılarına seferler yaparak Amerika’ya erişmişlerdir. Daha güneye, Virginia kıyılarına da inmişlerdir. Daha güneye, Virginia kıyılarına da inmişler, hattâ Virginialı çok güzel bir İngiliz kızını ele geçirerek, İstanbul’a padişahın haremine yollamışlardır. Türkler’in Karayib Denizi’ne yaklaştığını gören bu denizdeki İspanyol korsanları çok telâşlanmışlar ve her yıl elde ettikleri ganimetten Cezâyir’e belirli bir pay göndermek suretiyle, Türk denizcilerinin Antiller’e gelmesini önlemişlerdir.
1674’te bir Türk filosu, Lizbon önlerine gelmiş, Portekiz başkentinin üzerinde bulunduğu Tajo halicindeki büyük bir Portekiz savaş gemisini, Lizbonlular’ın gözleri önünde zaptetmiştir. 1693’te İberya yarımadasının kuzeybatı ucu olan Finistrre Burnu açıklarında bir Türk filosu, gene bir Portekiz savaş gemisini ele geçirmiştir.
1695 ocağında Ali Baba’nın kumandasındaki başka bir Türk flosu da St. Vincent Burnu açıklarında 36 topla mücehhez bir Holanda gemisini zaptetmiştir.
Bu surtte Osmanlı devletiyle savaş halinde bulunan devletlerin devletlerin deniz ve iktisat gücü, korsan sınıfı sayesinde geniş ölçüde hırpalanmıştır. 1613-1621 yılları arasındaki 8 yılda yalnız Cezâyir limanına ganimet olarak 936 Avrupa savaş ve ticaret gemisinin getirildiği hatırlanırsa, yapılan işin çapı hakkında bir fikir edinmek mümkün olur.
1655’te Türkler, Bristol Kanalı üzerindeki Lundy adasını ele geçirerek burasını Kuzey Atlantik’teki 30-40 kadırgadan müteşekkil filolarının üssü haline getirmişlerdir. İngiltere kıralı I. James ve oğlu I. Charles’ın bütün gayretlerine rağmen, İngiltere kıyılarının sadece 10 km. ötesinde olan bu ada, Türkler’den geri alınamamış, bu yüzden birçok İngiliz amirali kıral tarafından azledilmiştir. Bu suretle İngiltere’nin Bristol, Plymouth, Southampton, İrlanda’nın Cork ve Baltimore gibi limanları, Türk korsanları tarafından birçok defalar vurulmuş, Atlantik ortasında yüzlerce İngiliz, İspanyol ve Holanda gemisi ele geçirilmiştir.
Yalnız 1627 ağustosunda 10 gün içinde 27 İngiliz gemisi, Türkler tarafından zaptedilmiştir. 19 haziran 1631 gecesi İrlanda’nın Baltimore limanının Türk korsanları tarafından zaptı, derin tesirler uyandırmış, bu olayı ünlü şair Thomas Usborne Daways, 56 mısrâlık uzun bir şiir yazarak terennüm etmiştir.
Yılmaz Öztuna