MakalelerMedeniyetimiz

Türkiye’de Bunlar da Oldu

T

arihi Yazılar
Kazındı

1924 senesinde TBMM tarafından kabul edilen 1057 sayılı, “T.C.
dâhilinde bulunan bilumum meban-i resmiye ve milliye üzerindeki tuğra ve medhiyelerin
kaldırılması hakkında kanun
” yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre eskiye ait ne
kadar resmi bina varsa bunların üzerinde de padişah tuğrası ve eski yazı ile kitabe
bulunuyorsa hepsi kırılıp-kazınıp yok edilecek…

Aşağıda İstanbul Üniversitesi kapısı üzerinde bulunan Hattat
Şefik Bey’e ait nefis bir yazının bu kanunun tahribatından nasıl
kurtulabildiğini okuyacaksınız. –Editör-
—————-

Şefik Bey denilince onun akla gelen ilk yazısı İstanbul
Üniversitesi taç kapısının iç ve dış tarafını “taçlandıran” yazılarıdır. 

Bu yazıların ilki ve en meşhuru kapının Bayezid meydanına
bakan yüzündeki büyük ebadda “Dâire-i
Umûr-ı Askeriye
” yazısı ile bunun sağ ve solunda yer alan daha küçük
ebedda iki âyet-i kerimedir.

Kapının iç yüzünde de yine Şefik imzalı sağlı sollu iki
ayet-i kerîme daha vardır. Ve bunların güzelliği ve ihtişamı ön cephedeki
yazılardan daha fazladır. Bu iki âyet-i kerîmenin ortasındaki Şair Nüzhet
Efendi’ye ait kıt’anın ta’lîk hattı ise Şefik Bey’in hocası Kadıasker Mustafa
İzzet Efendi’ye aittir.

Nüzhet Efendi’nin şiirinin mermere hakki(kazınması) için
Sultan Abdülaziz’den alınan iradenin tarihinden bu yazıların bir kaç ay farkla
ne zaman kazıldığı net olarak ortaya çıkmaktadır. Bu iradenin tarihi 23.M.1283
[7 Haziran 1866]’dür.

Bu yazılar gerek
ebatları ve gerekse de sanat değerleri itibariyle hat tarihinin mermere
kazınmış zirve eserlerindendir
. Bu yazılar olmasa o kapı zaten bir garabet
numunesidir.

Bu garabet bu muhteşem yazılarla kapatılmakta, erbab-ı
sanatın göz zevki kısmen da olsa rencide olmamaktadır. Bu yazılar ihtişam ve
asaletleriyle insana ürperti veren bir mumyanın boynundaki mücevher gerdanlık
gibi asil ve soylu bir görüntüye sahiptirler.

Bu zirve eserler ne yazık ki uğradıkları mağduriyet
sebebiyle de çok acı bir hâtıranın canlı şahitleridirler. Hem de medeniyet
dünyasına bir medeniyet ayıbı olarak not düşülmüş bir mağduriyet.

1927-1949 seneleri
arasında üzerine perde çekilen hem de kanunî bir mecburiyet sebebiyle perde
çekilen bu hatlar, Allah’ın lütfünun bir eseri olarak bir çok kitabe gibi kazınmamış,
sadece üzeri kapatılmıştı. Eldeki resimlerden dış yüzdeki tuğranın kapatılmadığı bilakis kazındığı anlaşılıyor.

Bu yazılarla alakalı olarak merhum Ali Ulvi Kurucu şöyle bir
hâtırasını anlatır. Merhum 1980’de Almanya’da bulunduğu bir sırada, bir sohbet
esnasında söz hat sanatına gelince ismini vermediği bir dostu şunları söylemiş:
Allahü teâla kullarına ibadet
şeklini serbest bıraksaydı, ömrümü İstanbul Üniversitesi kapısındaki Şefik
Bey’in yazılarını seyretmekle geçirirdim.

Talip Mert

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242