Türk Dili

Türkçemiz

 

Türk dili dünyanın  en eski ve en büyük dillerinden biridir. En azından iki bin senelik bir maziye sahip bu muhteşem dil Orta Asya’dan, Ural-Altay dağlarından işlene-işlene, göç yollarını takip ederek Anadolumuza kadar gelmiş, Tuna nehri o dilden yakılmış türkülerle şenlenmiştir.

 Dünyada ‘’dil’’ diye bir mesele henüz yokken Yusuf Has Hacib ‘’Kutadgu Bilig’’i ile, Kaşgarlı Mahmud ise ‘’Divan-ı Lûgat’it Türk’’ü ile güzel dilimizi işlemişlerdir. 

Türkçemiz dünyanın en kıvrak ve fiiller bakımından en zengin dillerdir. Atalarımız at üstünde ufukları aşıp ülkeler fethederken bu dili kullandıkları için Avrupa insanının ‘’statik’’, fiilden, hareketten yoksun dillerine karşılık Türkçe büyük bir canlılık ve hareketlilik kazanmıştır. 

Anadoluya gelip artık ‘’yerleşik’’ bir devlet olduğumuz zaman ise komşularımızdan, gerçek bir fetih mahsülü olarak, kelimeler almış, o kelimeleri kendi dilimizden potasına döküp çok zaman da bambaşka manalar vererek ‘’Türkçe’’ yapmışızdır. 

Bugün ‘’dil devrimi’’ adını verdiğimiz Türkçe kıyımı yüzünden babasının mektubunu okumaktan aciz gençlerimiz dahi yedi yüz sene önce yaşamış Yunus Emre’yi zevkle okuyup anlayabilmkete ise bu, Türkçenin asırlar aşan kuvvetinden gelmektedir. 

Türk dili’nin kendine has bir musikisi vardır. Bir Ameriklı dostum bana ‘’Türkçe konuşulurken hiçbir şey anlamadığım halde, dinlemekten büyük zevk duyuyorum’’ demişti. Türk insanı, ‘’olanak’’‘’yapıt’’lı zevksizliklere kendini kaptırmamışsa, şarkı söyler gibi konuşur.

İşte, Türkçenin bir vasfı onun ‘’musiki dili’’ olarak da gelişmesine yol açmıştır. Bundan bin sene evvel devlet kurup yaşamış Göktürklerden zamanımıza intikal eden ‘’Baksı’’ mağmeleri bunun şahididir.  Manas Destanı Türkçenin şiir ve musiki dili olarak nerelere muktedir olduğunu çok güzel gösterir. 

Bugün bir İstanbul Türkçesi vardır. Baştanbaşa ince bir zevk örneği olan bu dil de, yazık ki gittikçe ‘’kirlenmekte’’, eskiden Türkçe başka dillerden kelimeler fethederken şimdi kendisi başka dillerin istilâsına uğramaktadır.

 Geçenlerde bir gazetede ‘’artık İngilizce bilmeden çarşıya çıkıp alışveriş yapmanın dahi imkansız hale geldiğinden’’ bahsediliyordu. Bu hiç de abartılmış iddia değil, aksine, gerçeğin tâ kendisidir.  İşte bu güzellikler timsali, büyük dil, Türkçe bugün Türklerin yaşadığı 11 milyon kilometrekarelik bir dünya parçasında ‘’ana dil’’ olarak konuşulmaktadır.

Zannederim Türkçe, İngilizce’den sonra, dünyanın en çok insanın konuştuğu ikinci dil’dir. Ama İngilizce’nin müstemlekecilik ve kültür istilası ile yayıldığı ve sadece Büyük Britanya Adası ahalisinin anadili olduğu düşünülürse, Türkçe ‘’anadil’’ olarak dünyanın en yaygın lisanıdır diyebiliriz. 

Böyle bir dil, hâlâ hangi akla hizmet edilerek ısrarla sürdürüldüğünü anlıyamadığım ‘’ yabancı dilden yükseköğretim’’ yüzünden  yavaş yavaş kendi anayurdunda, Türkiye’de bile ‘’ikinci sınıf dil’’ olma tehlikesi  ile karşı karşıya gelmektdir.  Rahmetli Faruk Kadri Timurtaş’ın dediği gibi, ‘’Dil meselesi bir millî müdafaa meselesidir. Dilimizi korumak, vatanı korumkla birdir. Çünkü dil de vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil de bayrak gibi, aile gibi mukaddesattandır.’’
 

İlgili Gönderiler

1 / 79