D
oğu Türkistan’ın Kaşgar Hakimi Yakub Han, emperyalist güçler, Rus, Çin ve İngiltere arasında oldukça bunaldı. Bunun için Osmanlı Padişah’ı Sultan Abdülaziz Han’a, yeğeni ve fevkalade bir diplomat olan Seyyid Yakub Han Töre’yi göndererek yardım talebinde bulundu.
Türkistan Müslümanlarının yetiştirdiği büyük diplomatlardan biri olan Seyyid Yakub Han, kısa adıyla “Hoca Töre”, Türkistan’daki gelişmeleri ve bu arada Kaşgar Devleti’nin durumu ve ihtiyaçlarını çok iyi bir şekilde Osmanlı Hukûmeti ileri gelenlerine ve Padişah’a anlatarak ülkesi için yardım talebinde bulundu.
Seyyid Yakub Han, Doğu Türkistan’a yardım ile birlikte ülkesinin Osmanlı himayesine alınmasını dileyen Kaşgar Hakimi Yakub Han’ın Ekim 1872 tarihli mektubunu İstanbul’da Padişah’a sundu.
Yakub Han bu mektubunda özetle şöyle diyordu:
“Duyduğumuza göre bütün Müslümanlar’ın halifesi olarak zat-ı şahaneniz, himmetinizi İslâm’ın hayrına sarf etmektesiniz. Bu arada biz de sizlere niyazda bulunmayı ganimet bilerek yüce katınızda kulluğumuzun kabulü ümidiyle bu mektubu göndermeye cüret ettik. Biz acizlerini de himaye ettiğiniz kullarınız arasına dahil ile kapınızda hizmet edenlere ilâve buyurunuz ki bu vesileyle bizim de başımız dik olsun… Diğer hususlar elçimiz Esseyid Yakub Efendi’nin şifahi takririne havale olunmuştur.”
16 Haziran 1873 Çarşamba günü “Huzur-ı hümayun”a kabul edilen Yakub Han’ın elçisi Seyyid Yakub Han, ülkesinin dertlerini hukûmet erkânına etraflıca anlatarak bilhassa askeri sahada Osmanlı Devleti’nin yardımını rica etti.
Bunun üzerine:
Padişah Abdülaziz Han’ın emri ile Osmanlı Hukûmeti, Yakub Han’ın biat ve elçisinin yardım için yaptıkları müracaatları görüşerek kabul etti. Hukûmet bu kararından sonra Kaşgar Hakimi’nin ricaları için gerekeni yapmaya başladı. Sadarettin (Başbakanlığın) direktifi ile Kaşgar elçisinin istekleri bizzat Tophane Müşiri Ali Said Paşa ve Umum Fabrikalar Nazırı Seyyid Paşa tarafından yerine getirildi.
Kaşgar hükümdarına bütün aletleriyle beraber 6 adet Krupp topu, 1.000 adet eski ve 200 adet de yeni yapı tüfek ile kapsül ve barut imal vasıtaları ve ustaları gönderildi.
Ayrıca, Kaşgar ordusunu eğitmek için, istihkam subayı Ali Kazım Bey, piyade subayı Mehmet Yusuf Bey, süvari zabiti Çerkes Yusuf Bey ve topçu zabiti İsmail Hakkı Bey ile dört emekli subayın, Enderun’dan Murad Efendi’nin başkanlığında Kaşgar’a gönderilmesine karar verildi.
Yakub Han’a ise bazı hediyeler ile birlikte “Birinci rütbeden murassa nişan-ı Osmanî” ve “Seyf ve alem” gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu hediyeleri ve yardımları ihtiva eden bir “Name-i Hümayun” da Yakub Han’a yazıldı.
Osmanlı Devleti’nin Kaşgar Hükümdarı Yakub Han’a yaptığı yardımı götüren heyet, Süveyş üzerinden rahat bir yolculuktan sonra Hindistan’ın Bombay şehrine ulaştı. Fakat heyet, Boybay’dan Kaşgar’a kadar olan yolculuğunda İngilizler’in, Türk heyetinin kalabalıklığından ve muhtevasından duydukları tedirginlik ve kıskançlık yüzünden, çıkardığı engeller dolayısıyla çok eziyet çekti.
Nihayet, elçilik heyeti ve “Name-i Hümayun” Kaşgar’a ulaştı ve Yakub Han tarafından 100 pare top atışıyla selamlandı. Bu törenden sonra Yakub Han, hâkimiyeti altında bulunan bütün memleketlerde hutbeleri Sultan Abdulaziz namına okutmağa ve sikkeleri de onun adına bastırmağa başlandı.
Daha önce “Atalık-Gazi” ve “Be-Devlet” ünvanını kullanmış olan Yakub Han’a Osmanlı Devleti tarafından verilen “Emir” lik ünvanının ilânında o sırada Kaşgar’a varmış olan İngiliz elçilik heyeti de hazır bulundu.
Osmanlı’ya Teşekkür
Kaşgar Emiri Yakub Han, Osmanlı Devleti’nin kendisine yaptığı yardıma ve iltifata teşekkür için 7 Nisan 1875 tarihinde İstanbul’a gönderdiği mektubunda hülasa olarak şöyle diyordu:
“Lütfedip Halifemizin göndermiş bulunduğu “Name-i Hümayun”, 4 zabit, 1 murassa kılıç, birinci rütbede murassa bir ‘Nişan-ı Osmanî,’ bütün edevatıyla beraber 6 top, 1000 adet eski ve 200 adet yeni yapı tüfenk buraya ulaştı. Bunlardın gelmiş olması halkta büyük sevinç meydana getirmiştir. Hatta bunların gelişi halka 100 pare top atılarak müjdelendi.
Ben de ömrüm oldukça hilafet-penahilerine duacıyım. Vereceğiniz her türlü emri yerine getirmek için hazırım. Büyük ihsanlarınız bütün Orta Asya İslâm âlemine yeni bir hayat vermiştir. Şimdi bütün Müslümanlar yüzlerini sizlere çevirmiş bulunmaktadır.
Herkes zat-ı âlilerine tebaiyet arzusu ile doludur. Ümid ederim ki kısa zamanda bütün orta Asya Darülhilafe ile bağlantı kurarlar ve bu suretle dünya ve din işlerinin en yüksek ve en temiz vazifesi olan İslam birliği ortaya çıkmış olur.
Şu anda âciz bendeleri “Devlet-i Aliyye”nin sancağını açmış, “hutbe”yi ve “sikke”yi namınıza ortaya koymuş vaziyette size karşı vacip olan borcumu yerine getirmeye çalışıyorum. Askerin eğitilmesi ve yetiştirilmesi hususunda bütün gayreti sarfetmekteyim. İnşaallah yakında büyük bir terakki görülecektir…”
Kendisini Halife’ye bağlı bir emir olarak ilân eden Yakub Han, İstanbul’dan gelen subayların da yardımıyla, büyük bir enerji ile ordusunu yetiştirmeğe koyulmuştur. Yakub Han’ın bu hummalı çalışması kısa zamanda neticelerini vermeye başlamıştır. Nitekim, Yakub Han’ın ordusunun mükemmel eğitimini görmüş olan yabancı müşahitler durumu takdir ve hayranlıkla raporlarında zikretmişlerdir.
Çinliler Kaşgar’ı İşgal Ediyor
Yakub Han önderliğinde kurulan Doğu Türkistan Devleti için en büyük tehlike yayılmacı siyasetini değiştirmeyen Çin’den geliyordu. Nitekim Çinliler 10 Aralık 1877’de Kaşgar’ı işgal ettiler. Yakub Han üzüntüsünden kalp krizi geçirerek vefat etti.
Doğu Türkistan’a hakim olan Çinliler askeri bir istibdat ve zulm idaresi kurdular.
Çin katliamına görgü şahidi olma bahtsızlığına uğrayan Osmanlı subaylarından Ali Kazım, İsmail Hakkı ve Mehmet Yusuf’un ifadelerine göre Çinliler tarafından 60.000 kişilik Kaşgar ordusu tamamen tasfiye edildiği gibi, halkı sindirmek için toplu katliamlara gidilmiştir.
Bu hususta Yüzbaşı Ali Kazım Bey’in hazırladığı ve vatana dönüşte Sultan Abdülhamid Han’a arz ettiği raporun bir bölümünde özetle şöyledir:
“… Bu ara ellerine fırsat geçen Çinliler evvelce zaptetmiş oldukları şehirlerden başka Karaşehir, Korla, Koçar ve Üç-Turfan şehirleriyle Bay ve Börki kasabalarını da zaptettiler. Keyfiyet öğrenilince ordugahımız Hoten’den hareket etti. Çinlilerle temas edilinceye kadar Maralbaşı kasabası da Çinlilerin eline geçti.
Dağılan askerin gelmesi ile toplanan üç bin asker ve yedi vali Çinliler eline esir düştü. Hepimiz zindana konulduk.
Esirlerden üç yüz yetmiş nefer çarşı ve Pazarda teşhir edilir hemen o gün ümeradan onyedi kimse ise üç gün sonra şehit edilip bakiye esirler başka başka zindanlara teslim edildi.
Geceleri yalınayak başı açık ayaklarımız demir zincirlerle bağlı olduğu halde Anbaan adındaki zaptiye miralayının huzuruna çıkarılıp arkamıza kamçı, tırnaklarımıza ucu sivri demir kalem vurarak ‘Siz niçin Yakub Han’ın tarafına yardımda bulundunuz’ diye otuz üç gün cefa ettiler.
Sonra eşyalarımızı müsadere ve çırılçıplak olarak idama mahkum edip, elimizde, ayağımızda ve boğazımızda demir zincir ve tırnaklarımızda demirden iğneler olduğu halde Çin ordu kumandanı General Tso’nun huzuruna beş defa çıkarıldık.
Birinci defada ne kadar vali var ise çeşitli işkencelerle başları bedenlerinden ayrılıp cesetleri ağaçtan kafesler içerisinde kale kapılarına astılar.
İkinci defada beni elli altı kişi ile beraber sorguya çekip, ben ve beş kimse zincirlere vurulu olduğu halde çarşı ve pazarlarda dolaştırılıp tekrar zindana konulduk. Diğer ellibir kişi şehit edildi.
Üçüncü defada tekrar sorguya çekildik, ben idama mahkum edilerek meydana çıkarıldım. Yanımda birkaç kişinin idamını müşahede etmiş iken, General Tso’dan gelen bir emir üzerine arkadaşlarımla beraber zindana hapsedildim.
Dördüncü defa tekrar idam yerine getirilmiş iken Çinlilere sığınmış olan vali Niyaz Hekim Bey’in istirhamı ile affolunduk.
Beşinci defa da tekrar canlarımızdan ümid keserek idam meydanına getirilmişken bütün ahalinin istirhamına binaen af ve fakat dokuz ay zindanda hapsolunduktan sonra çıkartılıp muhafaza altında hududa kadar gönderilmemize karar verildi.
Üç arkadaşımla beraber Hind’e tabi Ladak şehrine bir ay sonra vasıl olduk. Bizi takip eden kervan yetiştiğinde başımıza gelen felaketi tacirlere anlatıp, onlar da keyfiyeti İngiliz valisine bildirdiğinde, Osmanlı Devleti ile İngilizler arasında dostluğa uyarak yol masrafımız İngilizler tarafından ödenerek Bombay’da vapura bindirilip İstanbul’a gönderilmiş ve eski vazifelerimize kavuşarak, merhametinize sığındığımızı beyana cesaret eder, devletlerinin bekası duasiyle sözümü bitiririm.”
Yüzbaşı-ı evvel-i istihkam
Ali Kazım İbn-i İbrahim.
Prof.Dr. Mehmet Saray