Balkanlar - RumeliMakaleler

Kosova’da Osmanlı İzleri

4

00 yıldan fazla bir zamandan beri Osmanlı idaresi altında yaşayan Kosova’da, bu hakimiyetin siyâsî yönü bitmesine rağmen, mimarî, dinî, lisanî-edebî, etnik yani kısacası sosyo-kültürel tesiri hâlâ devam etmektedir. Sırbistan Cumhuriyeti’nin güneyinde yer alan Kosova bölgesinde bu izlerin en açık şekilde görülebildiği yer ise Prizren şehridir.

Metohia özerk bölgesinin merkezi hüviyetindeki Prizren şehri 1455 yılından bugüne kadar sayısız cami, hamam, tekke, kervansaray, han, çeşme gibi eserler ile yüzyıllar boyunca bir Osmanlı-Rumeli şehri olarak kalmıştır. Bütün tahrîbata rağmen günümüzde de hâlâ bu tarihî hüviyetini ve mimari dokunuşu koruyabilmiştir.

Prizren’deki Türk eserlerinin mimari hususiyetleri hakkında Kemal Özergil, Hasan Kaleşi, İsmail Eren ve üstad Ekrem Hakkı Ayverdi’nin çalışmalarından bilgi edinilebilir. Son olarak da Prizren’de 1996 yılında Türk Demokratik Birliği tarafından Raif Vırmiça’nı “Prizren Camileri” isimli kitabı yayınlanmıştır.

Tam Bir Türk Şehri

Prizren, şimdiye kadar gördüğüm gerek Anadolu’da, gerek Türkiye dışındaki şehir ve kasabalar içinde eski Osmanlı şehri görüntüsünü en çok aksetiren yerdir. Daha girişteki cami minareleri, şehrin merkezinden geçip ikiye ayıran Bristiça nehri, üzerindeki taş köprüleri, şirin görünümlü, bahçeli, kiremitli evleri, Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla görülesi bir mekândır. Ayrıca bu dış görünüşü, yani fizikî profili dışında sokaklarında, evlerinde çarşılarında en çok Türkçe konuşulan yer olması da diğer bir özelliğidir.

1455 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilen bu şehir tarihte Pür Zerrin, Pür Zen, bazen de Zerin adlarıyla anılmıştır. Kesin olarak 31 Ekim 1912 yılında Osmanlılar’ın elinden çıkan Prizren, o günden bu güne kadar bizden uzak kalmasına rağmen, “bizden” olan havasını, üslûbunu, çehresini kaybetmemiştir.

Prizren’de, Osmanlı döneminde inşa edilen camilerden 20 tanesi bugün mevcuttur. 9 tanesi ise yok olmuştur. Osmanlı döneminden sonra d 4 yeni cami yapılmıştır. Yani bugün 20’den fazla Prizren camiinde ibadet yapılmaktadır. Ancak burada çok içler acısı bir durum söz konusudur ki, o da bu camilerden 18’inde Arnavutça, 4’ünde Sırpça-Boşnakça vaaz yapılırken, 1 tanesinde bile Türkçe vaaz yapılamamasıdır. Halbuki bundan 20 yıl öncesine kadar bütün bu camilerde vaazlar Türkçe verilmekteydi.

Osmanlı Camileri

Prizren camileri içinde en çok ilgiyi çekeni, en çok tanınanı Sinan Paşa Camii’dir. Camiin 3 kubbeli revak kısmın yıkık hali kendisine yaralı bir görüntü kazandırır. 1939 yılında bölgedeki Hıristiyanlar devlet gücüyle bu Osmanlı mabedini yıkmak istemişler, ama Müslüman halkın karşı çıkması sonucu başarılı olamamışlardır. Caminin banisi Sinan Paşa; Budin (1594), Bosna (1601) Beylerbeyliği ile Şam (1609) Valiliği yapan bir Osmanlı idarecisidir.

Sinan Paşa Caii Prizren’in “Şadırvan” denilen merkezinde yer alıp alt kısımlarının kesme taştan yapılmış olmasıyla selatin camilerin havasındaki bir eser özelliğini devam ettirmektedir. Barok dekorasyonlu, ince minareli bu camide, 1996 yılındaki ziyaretim sırasında beş vakit namaz yerine sadece öğle, ikindi ve akşam namazlarının kılındığını; Sırpça, Boşnakça vaaz yapıldığını görmüştüm. Son yıllardaysa Sian Paşa Camii Türk Demokratik Birliğinin 1990’lardan itibaren Ramazan aylarında Türkiye’den getirdiği din adamları sayesinde Türkler tarafından doldurulan ve çok rağbet gören bir ibadet yeri haline gelmiştir.

Prizren’de Sinan Paşa Camii’nden başka halkın Bayraklı Camii adını verdiği 1573-74 yılında inşa edilen Gazi Mehmet Paşa Camii meşhurdur. Bu camide 10 Haziran 1870 tarihinde meşhur Prizren Birliği Toplantısı yapılmıştır.

Prizren’in tanınmış “Tabakhane” semsinde yer alan bir diğer camii de 1512-13 tarihli “Sûzi Çelebi Camii”dir. Sûzi Çelebi, Mihaloğlu Gazi Ali Bey’in kahramanlıklarını kaleme aldığ Gazavâtnameleri ile tanınmış bir Türk yazarıdır. Suzi Çelebi Camii ahşap çatısı ve direkli son cemaat yeriyle, sırtını dayadığı dağların eteğinde şirin bir görüntü arzetmektedir. Ayrıca Kâtip Sinan Camii (1893), Saraçhane semtindeki Kukli Mehmed Bey Camii (1534), Gazi Mehmet Paşa Hamamı’nın hemen arkasındaki 1831-32 tarihli Emin Paşa Camii’de bölgede Osmanlı’dan günümüze kalan eserler arasındadır.

Prizren yakınlarındaki Pastrik Dağı’nın bir tepesinde de Sarı Saltuk Türbesi vardır. Bu türbeye halk, günümüzde de yoğun olarak rağbet göstermektedir. Evliya olduğuna inanılan Sarı Saltuk Baba’dan çeşitli dertlere derman olması için adaklar adanır.

Sultan Murad Türbesi

Sultan Murad’ın Kosova Sahrası’nda şehit olmasından sonra yapılan bu türbeye Osmanlılar baştan beri hep önem vermişler, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni zamanında türbenin bakımı için tedbirler almışlardır.

Evliya Çelebi, 1660 yılında türbeyi ziyaret ettiklerinde Melek Ahmed Paşa’nın bin akçe sarfederek türbenin temizliğini sağladığını, yüksek bir duvarla yüzlerce çeşitte meyve fidanı diktirdiğini, bir kuyu açtırdığını ve buraya bir türbedar tayin ettiğini yazmaktadır.

1848 yılında türbe esaslı bir şekilde yeni baştan yapılmıştır. Buharalı Hacı Ali, türbedar olarak görevlendirilmiştir. 1896 yılında II. Abdülhamid ziyaret edenlerin dinlenme ve barınmalarını sağlamak için iki katlı bir “konak” inşa ettirmiştir. Sultan Mehmed Reşad’ın 16 Haziran 1911 tarihindeki Kosova ziyaretinde de türbe bir aha onarılmış, avlusu kesme taştan döşenmiş, yeni bir çeşme yapılmış ve su getirilmiştir.

Türbe, I ve II. Dünya Savaşları’nda işgal kuvvetleri tarafından yağma edilmiştir. Kosova türbesinin hemen yanı başındaki sahrada bulunan Gazi Mestan veya Bayraktar adı verilen başka bir türbe yer alır.

Mamuşa

Prizren Belediyesi’ne bağlı bir Türk köyü olan Mamuşa, Prizren-Yakova anayolundan sağa ayrılan tarafta bulunup, Prizren’e uzaklığı 18 km olan bir yerdir. Yörenin en zengin köylerinden biri olan Mamuşa, sanki Prizren’in bir dış mahallesi, bir banliyösü havasındadır.

3.500 kadar Türk’ün yaşadığı Mamuşa köyü halkının, lehçeleri, dil ve ağız özellikleri hakkında Prof. Nimetullah Hafız, Dr. İrfan Morina ve Cemail Küriezi’nin çalışmaları vardır.

Köyün ihtiyarları, kendilerinin Osmanlılar zamanında Tokat, Ürgüp yörelerinden geldiklerini ifade etmektedirler.

Mamuşa köyüne adını veren Mamud Paşa, merkez camiinin avlusunda bir saat kulesi yaptırmıştır. 1825 yılında yapılan bu kule birçok defa onarım görmüş ve kulenin yarım ton ağırlığındaki çanı Sırplar tarafından çalınmıştır. Ancak ne mutlu ki Mamuşa saat kulesindeki Türkçe kitabe yerini hâlâ korumaktadır.

Alper Gazigiray

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242