Kafkasya - KırımMakaleler

Kafkasya’da Ölüm ve Sürgünler

R

resim

us istilasından önce, Kafkasya bölgesindeki Müslüman halkın çoğunluğunu (Azerbaycan ile Erivan’da) Türkler teşkil ediyorlardı ve geriye kalan bölgelerde de, Müslüman boyları vardı. 
Boyların en büyükleri Çerkesler, Abazalar, Çeçen-İnguşlar ile Dağıstanlılardı. Küçük gruplar, büyüklerin kollarıydılar ve bilhassa Çerkesler birçok küçük aşiretlere bölünmüşlerdi. 
Hepsi de tarih boyunca bağımsız kalmışlardı. Sıklıkla, resmiyette İran ve Osmanlı üst egemenliğini kabul etmiş görünseler de, fiiliyatta hiçbir zaman bağımsızlıklarından taviz vermemişlerdi. Osmanlı veya İran egemenliği hiçbir zaman, kıyı şeridi ile güneydeki hanlıkların veya (Gürcistan veya Erivan gibi) krallıkların ötesine geçmeyi başaramamıştı. 
Rusya Büyük Petro zamanında, Kafkasya’yı zapt etmeye meyil gösterdi ve 1722-1723’te Derbend ile Bakü’yü istila etti. Fakat Petro’nun başarıları kısa ömürlü oldu ve İran Hükümdarı Nadir Şah Rusları bölgeden püskürtüp, 1735’teki Gence antlaşmasıyla Bakü ile Derbend’i geri aldı. Bu iki şehir ve iç bölgesiyle birlikte Gence (Elizavetpol), ancak 1812’de tamamen Rus kontrolüne geçti.
Gürcistan, 1783’te Rusya’ya vergi ödemeye başladı. Rusya’nın Ahılkelek ile Erivan illerindeki hükümranlığını Osmanlılara ve İranlılara kabul ettirebilmesi, ancak 1828’de İran’ı ve 1829’da Osmanlı İmparatorluğu’nu mağlup etmesinden sonra gerçekleşti. Batum ile Poti şehirleri ve bunların arka bölgeleri hariç tutularak, eski SSCB’nin yönetimi altında bulunan Kafkasya bölgesinin tamamı, 
Rusya’ya resmen 1829 yılında bağlanmıştı. Fakat Rusya buralarda tam kontrol sağlayamıyordu. 
Kafkasya’nın geniş dağlık iç bölgeleri hiç yenilmemiş ve Rus kontrolünü hiç kabul etmemiş aşiretlerle doluydu. Ruslar onların kuzey sınır bölgelerini 1830’da ele geçirmişlerdi fakat şiddetli Kafkas direncine karşı koyup, iç bölgelere ilerleyememişlerdi. 1836’dan sonra Kafkasya’daki Rus varlığı, parlak lider Şamil ve ona aşırı bir sadakatle bağlı olan Çeçen ile Dağıstanlı taraftarlarınca tehdit edilmeye başlandı. 
Şeyh Şamil’in Şanlı Direnişi
Şamil, İslami duyguları uyandırarak ve kendisine muhalefet eden geleneksel elit tabakaya boyun eğdirerek, uyumsuz boylardan kendisine itaat eden bir birlik oluşturmayı başardı. Kabiliyetli bir liderdi. Kendisine verilen destek daha çok, Kafkas boylarının Rus kontrolüne karşı koymak arzusundan kaynaklanıyordu. 1840’larda, Müslüman dağlılar, bazen muharebelerde yenilseler bile, Ruslara karşı ayakta durmayı başardılar. Kafkasyalılar, özellikle ailelerini ve yurtlarını savunmak konusunda müthiş mücadeleciydiler. Ne onlar ne de Rus istilacılar bir adım geri attılar. 
Ancak, Kafkasya Müslümanlarının sadece talimli bir orduyla mücadele etmesine rağmen, Ruslar erkek savaşçıların yanı sıra kadın ve çocuk dahil bütün nüfusa saldırıyorlardı. Kafkasya’daki katliama şahit olan Kont Leo Tolstoy, Kafkasya’nın Müslüman köylerini Rusların ele geçirişini şöyle anlattı: “Avullara (köylere) gece vakti baskın vermek adet olmuştu, çünkü o saatte yakalanan kadınlar ve çocuklar şaşkınlıktan kaçacak zaman bulamıyorlardı.” 
Böylece ikili üçlü gruplar halinde evleri zorlayan Rus askerlerinin gecenin karanlık örtüsü altında yaptıkları o kadar feciydi ki, hiçbir resmi harp yazarı bunları kaleme alacak gücü kalbinde bulamazdı. Ancak, Kırım Savaşı’nda Osmanlı’nın doğudaki yenilgileri neticesinde bölgede tehdit oluşturmaları sonlandırıldıktan sonra, Ruslar Kafkas dağlılarını hüsrana uğratabildiler. Şamil’e son hücumlarını 1857’de başlattılar. Tükenmiş olan Çeçen ve Dağıstan aşiretleri nihayet yenilgiye uğratıldılar ve Şamil teslim olmaya zorlandı (25 Ağustos 1859). Arkasından da Çerkesler mağlup edildiler. 
Ölüm ve Sürgünler
Ruslar, Kafkasya’yı tamamen kontrol altına almayı 1864 Mayıs ayında başardılar. Zaferle birlikte, Rus politikası icabı, Kırım’da görülenden çok daha vahşi bir göç uygulamasına girişildi. Bir miktar Çeçen de Osmanlı İmparatorluğu’na göç ettiyse de, Batı ve Kuzey Kafkasya’yı kendilerine sadık Hristiyan toprakları haline getirmek isteyen Rusların iştahını kabartan, aslında, Çerkeslerin verimli topraklarıydı. 
Ruslar Çerkeslerin yurtlarında barınmasını imkansız kılan bir baskı ve aşağılama politikası güttüler. Köyler yağmalandıktan sonra yok edildi. Hayvan sürüleri ile hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan her şeyleri ellerinden alındı. Daha sonra Kafkaslarda ve Balkanlarda da defalarca tekrarlanacak olan Rus yöntemi, klasik bir zorunlu göç sistemiydi; evleri ve tarlaları harap edip sahiplerini yıldırarak, onlara açlık veya kaçmaktan başka seçenek bırakmamaktı.
Kafkas Müslümanlarına, Osmanlı İmparatorluğu’na göçmenin yanı sıra bazen de, Rusya’nın başka bölgelerine göç edip Rus yönetimi altında kalmak seçeneği verildi: Subaşı Nehri kıyılarındaki (bir Çerkes aşireti olan) Abadzekhlerden 100 kişinin yaşadığı Tuba köyünün Rus askeri birliği tarafından ele geçirilmesinden sonra, kendiliğinden teslim olan yerli halkın hepsi Rus askerleri tarafından katledildiler. 
Kurbanların arasında hamileliği ileri safhada olan iki kadın ve beş çocuk esir de vardı. Söz konusu askeri birlik Kont Evdokimoffun ordusuna mensuptur ve buraya Pshish Vadisinden geldiği söyleniyor. Rus askerlerinin kıyıdaki mevzileri sağlama almasından sonra, yerlilerin orada kalmasına hiçbir şart altında izin verilmezdi; sadece Kuban ovalarına gitmek veya Türkiye’ye göç etmek zorunda kalırlardı.
Çerkesler Karadeniz limanlarına neredeyse koyun gibi sürüldüler. Ağır şartlar altında, çok can kaybı vererek, kendilerini Trabzon veya Samsun limanına götürecek Osmanlı gemilerinin gelmesini beklediler. Eski yurtları boş kalmıştı; sonradan buralara Slavik Rusya’dan getirilecek göçmenler yerleştirilecekti. Bu insanların kovulduğu sırada, Kafkasya topraklarında hiç kimseye rastlamadan bir gün boyunca yürünebileceği rapor edilmişti.
Ruslar, amaçlarına erişmek için yaptıkları planları ve kullandıkları yöntemleri hiçbir zaman saklamadılar. St. Petersburg’daki İngiltere Hükümeti Büyükelçisi Lord Napier’in raporuna göre; “Bu konuda Rusya’da dolaşan raporlarda vicdani sorumluluk değil sevinç ifadesi var.” Her şey bittiğinde, Çerkes topraklarının çoğuna Slavlar ile diğer Hıristiyanlar yerleşmişti.

Prof. Dr. Justin McCarthy

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242