MakalelerMedeniyetimiz

Can Verdi, Baş Vermedi

M

acaristan’daki Türk sınırlarını bekleyen Grijgal palankasında, o Cuma sabahı neş’eli bir hava hüküm sürmekteydi. Zira ertesi günden itibaren Kurban Bayramı başlayacaktı.

 

Kalenin beyi, Kapoşvar’ı fethe hazırlanan Osmanlı ordusuna katılmak üzere askerlerinin çoğunu alarak gitmişti. Ama, mevsim şartlarının elverişsizliği sebebiyle sefer ilkbahara tehir edilmiş, o da orduyla birlikle Budin’e çekilmişti.

 

Grijgal’de, sadece 114 kişi bulunuyordu.

Altı menzil ötedeki Zigetvar kalesinin beyi Kraçin, işte bu fırsatı değerlendirmeye kalktı ve binden ziyade süvari ve piyadesiyle palankayı sarıverdi. Mel’un, hemen bir adamını göndermiş;

 

“-Vire ile teslim olursanız, Haç’a, İncil’e, Zebur’a, ateşe ve nura yemin ederim ki kimseyi incitmem” demişti.

 

Palanka, arkası toprakla doldurulmuş yan yana çakılı kazıklar ve onların önünde hendek bulunan küçük bir kale olduğundan hücumlara karşı dayanıksız. Üstelik iki tarafın kuvvetleri arasında aşırı bir dengesizlik mevcut. Dolayısıyla mukavemet göstermek, savaşmayı göze almak pek akıl kârı sayılmaz.

 

Gaziler top atışlarıyla civardaki Türk kalelerini uyarmayı ihmal etmeyerek, durumu aralarında görüştüler. Ancak teslim olmaya kimse razı değildi. Kadı efendi de;

 

“-Cuma namazımızı kılar, gözyaşlarımızı döker, birbirimizle helâlleşiriz ve düşman üzerine gideriz. Kalanlarımız gazi, ölenlerimiz şehit olur” deyince mesele kalmadı.

 

Namazdan sonra, biri Deli Hüsrev, biri Deli Mehmed’in kumandasında iki kola ayrılan gaziler, öyle bir huruç ettiler ki, gök-kubbe çöküyor sanıldı. Kılıçlar havada dönüyor, düşman safları koyun sürüsüne kurt dalmış misali, dalga dalga karışıyordu. Derken, ovanın ötesinden bir toz bulutu yükselince, baskıncılarda büsbütün şafak attı.

 

Kalabalık bir Türk kuvvetinin yaklaşmakta olduğu vehmine düşüp, atlarını mahmuzladılar ve doludizgin kaçtılar. Oysa, civar kalelerdeki beş-on kahraman Grijgal gazilerine yardıma geliyordu.

 

Düşman 64 ölü bırakmış, gaziler 19 şehit vermişlerdi. İşte bu son sahneden az önce yaşanan bir başka sahne vardı ki, onu seyreden Grijgal kadısı, ömrü boyunca her hatırlayışında ürpermiş olmalıdır.

 

Önüne geleni haklayan Deli Mehmed, sonunda şehadet mertebesine erişmiş, toprağa serilip kalmıştı. Bu sırada bir düşman atlısı yaklaştı ve şehidin kafasını kesip saçlarından tutarak kaldırdı. Belli ki, onu Zigetvar’a götürecek, kahramanlığının delili diye gösterip caka satacaktı.

 

Öbür kolun kumandanı Deli Hüsrev ise, olanı biteni görmüştü. Gür sesiyle haykırdı:

“-Ne yatarsın Mehmed! Başını alıp gidiyor

 

Ve o anda, inanılmayacak, sırrına asla vakıf olunamayacak bir olay meydana geldi. Şehit Deli Mehmed başsız gövdesiyle yerinden doğruldu, koşup hamle etti ve baş hırsızını atından çekip, cansız yere çaldı. Sonra başını kucakladı ve huzur içinde yattı.

 

Canını vermiş, ama başını vermemişti.

 

Bir olağanüstü sahne daha:

Deli Mehmed defnedilir ve herkes çekilir gider. Ancak, kadı efendi hâlâ oradadır. Birden kabrin nur külçesi halinde açıldığını görür. Melekler gelir ve Deli Mehmed’i kucaklayıp öperler.

 

Kaynak: Tarih-î Peçevi

İbrahim Peçevi

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242