Kültürümüz

Batılılara Göre Osmanlıların Ahlak ve Fazileti

O

resim

smanlı Devleti’nde vazifeli bulunan yabancı diplomatların ve ülkemizi ziyaret eden seyyahların, Avrupa’da basılmış pek çok kıymetli hatırat ve makaleleri vardır. Bu eserlerde Türk halkının yüksek ahlakı, dürüstlüğü, merhameti ve temizliği dile getirilmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nde asayiş ve emniyetin çok mükemmel olduğu, özellikle cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçların neredeyse hiç görülmediği de ifade edilmektedir.
Bu makalemizde bunlara birkaç misal verelim:
Asayiş Ve Huzur  

İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi Sir James Porter:
Osmanlı Devleti, halkının emniyetini korumak için aldığı tedbirler ve zabıta bakımından örnek alınacak mükemmeliyettedir. Yankesicilik, ev soymak, yol kesmek gibi hadiseler Osmanlıda yok gibidir. Harpte veya sulhta, yollar hep aynı derecede, evler kadar emniyetlidir. Bütün imparatorluğu tam bir emniyet içinde baştanbaşa dolaşmak her zaman mümkündür. Bilhassa hareketli ve işlek olan yollarda pek çok sayıda insanın gidip gelmesine rağmen, hemen hemen hiçbir hadisenin olmaması hayret edilecek derecededir. İstanbul’da hırsızlık çok nadirdir. Türklerin hırsızlık veya yankesicilik yaptıkları hemen hemen hiç vâki değildir. İstanbul’da, evlerin kapısını kapamadan tam bir emniyet içinde yaşamak mümkündür.  (Observations sur la Religion, lesLois. Le Gourvernement et les MoeursdesTurcs – 1769)
İsveç’in İstanbul elçiliğindeki diplomatı M. D’ohsson:
Gece olsun gündüz olsun imparatorluğun bütün şehirlerinde tam bir emniyet vardır. Bu, emniyet kuvvetlerinin sıkı çalışmasının neticesi olduğu kadar, Türklerin millî ananelerinin mükemmelliğinin de bir neticesidir. Bazen kara yollarında haydutlara rastlanır. Ama şehirlerde asayiş son derece mükemmeldir. Hele muazzam nüfuslu bir şehir olan İstanbul’da bu asayiş insanı hayrette bırakacak derecededir. Hırsızlık veya cinayet kadar ender duyulan bir kelime yoktur. Yankesicilik ve dolandırıcılık büsbütün nadirdir. Hem de, en pahalı eşyanın bulunduğu mağazaların korunmasında gösterilen ihmale ve buralarda olan aşırı izdihama rağmen!.. (Tableau general de I’Empire Othoman – 1791)
Fransız Şarkiyatçısı J.H.A. Ubicini:
İstanbul’da Müslümanların oturduğu taraflarda senede ancak bir-iki polis vakası görülmektedir. Hâlbuki Hristiyanların oturduğu Pera, Beyoğlu taraflarında, her gün yüzlerce hırsızlık, dolandırıcılık, cinayet vakaları meydana gelmekte, insanlar birbirini dolandırmakta, öldürmektedir. Buraları, Avrupa’nın büyük şehirleri gibi bir batakhane hâlindedir. İstanbul kısmında yüzbinlerce Müslüman sulh ve sükûnet içinde namusu ile yaşarken; Pera’da bulunan tahminen 30 bin Hıristiyan, bütün dünyaya bir namussuzluk, iffetsizlik ve serserilik numûnesi olmaktadır. Pera için İtalyanlar; “Pera, deisulirati il nido”, “Pera, serseriler yatağı” adlı bir şarkı yapmışlar ve bu şarkı oradakilerin ağzından düşmez olmuştur. (J.H.A. Ubicini – Lettres sur la Turquie – 1877)
Ahlak Ve Fazilet 
İngiliz yazar H.A. M. Butler Johnstone:
Tüccarlara, Doğu’da uzun süre kalmış seyyahlara sorun; hepsi gerçek Türklerin adaletli oluşlarına, dürüstlüklerine, şehadet edeceklerdir. Tek bir örnek bütün bir gerçeği ifade eder. Onların arasında senet alıp vermek gibi bir âdet yoktur. Türk’ün sözü, onun senedidir. Borcunu reddetme ve sahtekârlık, onların arasında bilinmeyen bir şeydir. Bir defa bir grup Türk’le altı buçuk saat süren bir sohbete katıldım. Tanışma esnasında tercümanlığımı, İngiltere’de tahsil görmüş bir Türk amiral yapıyordu.  Amiral İngilizceyi neredeyse benim kadar iyi biliyordu. Öyle ki, bütün sohbet esnasında kullandığım sadece bir kelimeyi tercüme edemedi. O kelime de “perfidy” (hıyanet, vefasızlık, sadakatsizlik) kelimesiydi. Sonradan anlaşıldı ki, Osmanlıcada böyle bir ifade yoktur.  Bunu Osmanlıca olarak ifade etmek zordu. Çünkü Osmanlının karakterinde böyle bir şey yoktu. Osmanlı halkına gelince, dünyadaki en nazik, en temiz, en saygılı, en disiplinli millettir.  (H.A. M. Butler Johnstone – Türkler, Karakterleri, Terbiyeleri ve Müesseseleri – 1876)
Alman gazeteci-yazar Hans Barth:
Eğer, yalnızca doğuda değil bütün dünyada beyefendilerden teşekkül eden bir halk varsa, bu, Türk halkıdır. Hakikat şudur ki; Türk’ün özellikle de Anadolu Türk’ünün sahip olmadığı siyasi ve sosyal fazilet yok gibidir. Türk halkının karakterini meydana getiren en bâriz vasıflar; nezaket, zerafet, hoşgörü, insan sevgisi ve mutlak bir namustur.
Bütün Türkler bir fikir üzerinde düşünceye dalmış kimselere benzerler. Hepsinin hareketlerinde aynı ciddiyet, konuşma, bakış ve mimiklerinde aynı itidal mevcuttur. İnsan, bütün Türklerin, paşadan küçük bir bakkala kadar aynı okulda yetişmiş, aynı asalet mertebesine sahip, büyük asilzade olduklarını zanneder; o kadar ki, İstanbul’da bir halk tabakasının bulunduğunun farkına bile varamaz. İstanbul halkı yeryüzünün en medeni, en dürüst halkıdır. Hiçbir semtinde ve hatta en kuytu köşesinde bile bir yabancıya zarar verdiği vaki değildir. İstanbul’da sokak kavgasına, maksatsız dolaşan serserilere, dedikoducu kadınlara, herhangi bir fuhuş belirtisine, hâsılı yüz kızartıcı hiçbir harekete rastlamak mümkün değildir.  (Hans Barth – Türke, WehreDich – 1898)
Fransız edip ve yazarlarından G. J. Grelot:
Türklerin ellerindeki esirler zannedildiği kadar kötü muamele görmezler, hemen daima evin ikinci efendisi durumundadırlar. Ben bunların içinde öylelerini bilirim ki, efendilerinden son derece memnun oldukları için, hür kâğıtlarını alıp Avrupa’ya gittikten sonra, umdukları rahatı bulamayınca tekrar Türkiye’ye geri dönmektedirler. İstedikleri vakit kiliseye gidip ibadet etmekte tamamen serbesttirler. Hiçbir zaman, bir Müslüman-Türk’e köle olmak, zannedildiği gibi büyük bir talihsizlik değildir; efendileri tarafından dinlerinden döndürülmüş esirlere ender rastlanır. Her ne kadar dindar Müslümanlar ellerindeki esirlere günde hiç olmazsa üç defa hidayet teklifini vazife bilseler de, kölelerini zorla Müslüman ettiren hemen hemen hiç yok gibidir. (Relationnouvelled’un voyage de Constantinople – 1680)
İtalyan ediplerinden Edmondo de Amicis:
Türk ırkının ruh asaletini gösteren hissiyat, yani en küçük iyiliklere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, ölmüşlere karşı duyulan hürmet vecibesi, büyük bir nezaketle yapılan misafirperverlik ve hayvanlara merhamet gibi faziletlerinin inkârı kabil değildir. Türk’ün, bütün sosyal sınıfları müsavi tutan şuuru da her türlü takdire layıktır. (E. de Amicis – Constantinople – 1883)
Fransız subay C. de Bonneval:
Hiçbir istinası olmamak şartı ile bütün Türkler hayırseverdirler. Ne din farkına ne de ihtiyaç sahiplerinin geçmişteki hal ve hareketlerine bakmaksızın bütün muhtaçlara yardım ederler. Çünkü onların nazarında herhangi bir günahkâr tövbe edip mükemmel bir velî olabilir. İşte bundan dolayı Türklerin hayrat ve hasenatından hiçbir kimse mahrum edilmez. Şunu da itiraf etmelidir ki; onlar bu iyiliklerini sadece insan cinsine değil hayvanlara ve hatta cansız mahlûkata bile yaparlar. (C. de Bonneval – Anecdotes Venitiennes et Turquesou Nouveaux Memoriesdu Comte de Bonneval – 1740)
Temizlik Ve Sağlık  
Fransız seyyah M. de Thevenot:
Türkler hem vücutlarını tertemiz tutmak hem de sıhhatlerini korumak için hamama çok giderler. Onun için şehirlerde pek çok güzel hamamlar olduğu gibi, hemen her köyde de bir hamam vardır. Bütün bu hamamlar hep aynı şekilde yapılmıştır, aralarında sadece büyüklük ve süs bakımından farklar vardır.
Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar; bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de, sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmede ölçülü olmalarındandır. Çünkü az yemek yerler; Hıristiyanlar gibi karma-karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar. (M. de Thevenot – Relationd’unvoyagefaitauLevant – 1665)
G. J. Grelot:
Dünyanın bütün milletleri içinde, temizliğe, İslam camiasındaki Osmanlı-Türkleri kadar riayet eden tek bir millet yoktur. Ülkenin belli başlı şehirlerinin hepsinde pek çok hamam vardır. Bu hamamlara Türkler gibi Hristiyan ve Yahudiler de dâhil olmak üzere her türlü insan kabul edilir. Çünkü bunlar halkın menfaati, herkesin temizliği ve sıhhati için yapılmıştır. Umumi helâlar çok temizdir; çünkü herkes buraları kirletmemeye dikkat eder. Ayrıca, meydancı denilen temizlik elemanı da haftada en az bir kere Perşembe günleri temizlik yapar. Umumi helaların içinde taharet için devamlı akan bir çeşme veya musluk vardır. Burada şunu itiraf etmeliyim ki, bütün Avrupa’da şehirlerimizde böyle bir kolaylık ve imkân yoktur. (G. J. Grelot – RelationNouvelled’unVoyage de Contantinople – 1898)
Seyyah Corneille Le Bruyn:
Türkler umumiyet itibariyle boylu boslu, güzel yapılı adamlardır. Hıristiyan Avrupa’nın tek bir şehrinde bile, bütün Osmanlı İmparatorluğundan daha fazla sakat ve biçimsiz adama tesadüf edilir. Ayrıca Türkler, güçlü-kuvvetli oldukları için çok yaşarlar. Her hâlde bunun esas sebebi de gayet sıhhî ve kaliteli gıdalar yemeleri; mideyi bozan, ciğerlere, kalbe ve beyne zarar veren çeşitli yiyeceklerden sakınmalarıdır. İşte bundan dolayı Türkler nadiren hasta olurlar. Bizlerin daima yakalandığımız taş, kum, damla vesaire hastalıklar onlarda hemen hiç görülmez. Türkler sıhhatlerini az yemeye ve temizlenmek için sık sık hamama gitmeye borçludurlar. Kadınlar da böyledir, boylarıyla yürüyüşlerinin ihtişamı erkeklerinkinden aşağı değildir. Uzun elbiselerinin de bu ihtişamda büyük bir rolü vardır. (C. Le Bruyn – Voyages de Cornielle Le Bruyn par la Moscovie, en Perse et auxİndesorientales – 1732)
Günümüzde ise maalesef bütün emniyet tedbirlerine rağmen cinayet ve hırsızlık vakaları her sene artarak devam etmektedir. Yabancı seyyah ve aydınların Osmanlı devrinde tespit ettikleri asayiş, yüksek ahlak ve fazilet maalesef bugün ülkemizde yoktur. Bunun sebebi de, Türk gençliğine, dini, tarihi, ecdadı ve dili doğru öğretilmemektedir!

İlgili Gönderiler

1 / 62