SultanlarTürk Sultanları

Sultan Süleyman Han II

O

smanlı sultanlarının yirmincisi, İslâm halîfelerinin seksen beşincisi. Sultan İbrâhim Han’ın oğlu olup, 15 Nisan 1642 târihinde İstanbul’da, Sâlihâ Dilâşub Sultan’dan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel tahsil ve terbiye gördü. Kardeşi Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) zamânında sarayda husûsî hocalardan ders aldı. Hattat Tokatlı Ahmed Efendi’den, sülüs ve nesih hattını öğrendi. Sultan Dördüncü Mehmed Han’dan sonra, 8 Kasım 1687’de Osmanlı sultanı oldu.

Sultan İkinci Süleymân Han tahta çıktığı zaman, Osmanlı ordularında Viyana bozgunuyla başlayan çözülme ve toprak kaybı devâm ediyordu. Venedik, Mora Yarımadası’nı işgâl etti. Avusturya Vişegrad, Uyvar ve Estergon’un ardından 160 yıllık Türk yurdu Budin’e girdi. Macaristan’da ise Türk hâkimiyeti sona ermek üzere bulunuyordu. Ayrıca bu mağlubiyetler hazîne gelirleri üzerinde olumsuz tesirler yaptığı gibi, Anadolu’daki eşkıyâlık hareketlerini de körüklüyordu. Avusturya cephesi serdârı Yeğen Osman Paşa’nın kendisi bir âsi lideri gibi Rumeli’de yolsuzluk yapıyor, zorla usûlsüz vergiler topluyordu. Bu sırada 8 Eylül 1688’de Belgrad da düştü.

Devlet içindeki karışıklıklar ve Macaristan’ın elden çıkarak, Belgrad’ın düşmesi, Sultan İkinci Süleymân Han’ı çok üzdü. Emir dinlemeyip, pek çok kalenin düşmesine sebep olan Osman Paşa’nın katline fetvâ verildi. Avusturya cephesi serdârlığına Receb Paşa tâyin edildi. Padişah sağlığının elvermemesine rağmen, askeri teşvik için ordunun başında Edirne’den Sofya’ya kadar geldi ve harekâtı bizzat buradan idâre etmeye başladı.

1689’da Kırım’a saldıran Rus kuvvetlerini Selim Giray Han az bir kuvvetle dağıtarak perişan etti ve ağır kayıplar verdirdi. Vidin muhâfızı Sarı Hüseyin Paşa, Tuna kenarındaki Gladova ve Orsova kalelerini düşmandan geri aldı. Vişegrad’ı muhâsara eden on iki bin kişilik Avusturya kuvveti bozguna uğratıldı. 1689 yılında Fâzıl Mustafa Paşa’nın sadârete getirilmesinin ordu üzerindeki tesiri çok müspet oldu.

Mustafa Paşa, ilk iş olarak bir adâletnâme neşrederek memleketin umûmî ahvâlini yoluna koydu. Aldığı âcil tedbirlerle hazîneye yıllık 4000 kese fazla para sağladı. Yeniçeri ocağı yoklanıp ulûfeye müstehak olmayanların isimlerini sildirdi. Orduyu disiplinli ve intizamlı bir hâle getirdi. Fâzıl Mustafa Paşa 1690 yılında Edirne’den hareketle çıktığı Avusturya seferinde düşman kuvvetlerini mağlup ederek, Şehirköy, Mûsâ palangası ve Niş şehrini aldı. Osmanlı Devleti’nin batıda en önemli serhad kalesi iken Avusturyalılarca zapdedilen Belgrad’ı altı günlük bir kuşatmadan sonra fethetti. Bu zaferler Osmanlı ülkesinde büyük sevince vesîle oldu.

Hastalığı sebebiyle Dâvûdpaşa Kışlası’na kadar arabayla gelen Süleymân Han, burada Fâzıl Mustafa Paşa’yı huzûruna kabul edip;

“- Hoş geldin. Berhudâr ol, yüzün ak, kılıcın berrak, ekmeğin sana helâl olsun, arzûm üzere hizmet eyledin. Seleflerinden birine böyle bir ulu gazâ müyesser olmadı” dedikten sonra ordu erkânının önünde samur erkan kürkünü sadrâzama giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri beline ve bir kıt’a murassa pençe sorgucu da başına taktıktan sonra;

 “- Ben mükâfat vermeye kâdir değilim. Allahü teâlâ iki cihânda yüzünü ak etsin” diye duâda bulundu.

Bu sırada Mora serdârı Koca Halil Paşa da Venediklilerin elinde bulunan Avlonya’yı otuz bir günlük bir muhâsaradan sonra ele geçirmişti. 13 Mayıs 1691’de Sancak-ı şerîfi tekrar Fâzıl Mustafa Paşa’ya vererek, Avusturya Seferine duâ ile yolcu eden İkinci Sü-leymân Han, bir müddet sonra İstanbul’a yakın Yoncaçeşme mevkiinde vefât etti (22 Haziran 1691/26 Ramazan 1102). İki gün sonra Süleymâniye’ye getirilip, Kânûnî Sultan Süleymân Han’a âit kabrin sağ tarafına defnedildi.

İkinci Süleymân Han kadirşinas, halîm, cömert ve temkinli bir padişahtı. Fakir, muhtaç ve ihtiyâç sâhiplerine pek  çok ihsânlarda bulunurdu. Saltanat müddeti iç ve dış gâilelerle geçti. Bilhassa, Avusturya karşısında alınan mağlubiyetler dolayısıyla, herkesin Rumeli elden çıkıyor, diye Anadolu’ya kaçtığı sırada, muktedir devlet adamı Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa’yı iş başına getirerek, kaybedilen yerleri devlete tekrar kazandırdı. Memleket içerisinde îmâr faâliyetleriyle de ilgilenen Süleymân Han, kendisi de Fener Kulesi ile İzmir’de bir câmi inşâ ettirdi.

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 42